Seyir defteri 1981 giriş

31 Aralık gecesi Suadiye’de arkadaşların evinde kadehler güzel temennilerle kalkarken yeni yıla adım attık. Saatlerdir nedenli nedensiz kaldırılan kadehlerle artık gözler kısılmış, zihinler bir parça bulanmış, yapılan danslarla bedenler biraz yorulmuş.  Benden daha iyi içkici olan kız kardeşimi yeni yıl dileklerimle sarılıp öptüm, sonra da diğer arkadaşları.

Yarı uykulu gözlerimle bir kenara iliştiğimde farkında olmadan düşünceler de sanki rüyalara dalmışım gibi akmaya başladı, hani o evvel zaman içinde kalbur saman içinde diye başlayan masalları anlatıyormuş gibi zaman ne çabuk geçiyor hiç anlamıyorum. Hepimizin hayatında her ân yeni bir hikâye başlıyor, bazıları da aniden bitiyor. Her birimiz kendi hikâyelerimiz arasında farkında bile olmadan oradan oraya koşturup duruyoruz. Kabul etsek de etmesek de hayatın dengesi böyle bir şey işte! 

Yaşıyoruz, seviyoruz, mutlu oluyoruz, ayrılıyoruz, bazen insanlara bazen de hayata küsüyoruz, acıkıyoruz, susuyoruz, okuyoruz, dinliyoruz, hasta oluyoruz ve ölüyoruz. Çoğunlukla zorluklarla savaşarak hayatta kalmaya, insanca mutlu yaşamaya gayret ediyoruz. Hepimizin başrolünü oynadığı her ân anlatabileceği kendince bir yaşam hikâyesi var, bazısı mutlu sonla bitiyor büyük çoğunluğu da değil.

Bu dünyada yaşayan herkes gibi bizler de bir bireyiz, tanrıyla aramızda bir yaşam anlaşması var. O bizim kendimiz gibi olmamızı istiyor, başka kılıklara bürünmeden, değişmeden kendimize gereken özeni göstermemizi. Bu dünyaya bir defa geldiğimizi ve onu özellikle kendimizi de gözeterek dengeli yaşamamız gerektiğini gizlice fısıldıyor.

Bu sene ben nedense böyle hissediyorum, ister dik başlı, başına buyruk, nalet desinler, isterlerse sakin, inatçı ama özgürlüğümü gerçekten seviyorum. Kavgacı biri değilim, sadece sessizce çekip gitmeyi bilirim. Kendi hikâyemin içinde iyisiyle kötüsüyle bazen siyah beyaz bazen de renkli olan hayatımı yaşıyorum, yalana başvurmadan doğruların içindeyim.  Etrafta öyle pek paylaşmasam da sadece kendi yolumda, hayallerimin peşinde olduğumun bilincindeyim.

Kaldırılan kadehlere eşlik etmeye çalışırken düşünüyorum da fakülteye girme çabalarımın başladığı 1977 yılının üzerinden üç seneden fazla zaman geçmiş, şimdi üçüncü sınıftayım, seneye de mezun olacağım. Bu güne kadar ömrüm mücadeleyle ve koşturmacayla geçti, hiçbir şeyi kolay elde etmedim. Şansım zaten hiç olmadı, 1981 senesi bana neler getirecek çok merak ediyorum. Saflığımı, iyi niyetimi zihnimde karanlık köşelere kaldırıp kendimle daha barışık yaşayabilir miyim? Belki bir yerlere giderim, farklı yeni ve hoş bir hikâye benim için başlar.

1 Ocak günü ancak öğlene doğru yaptığımız kahvaltıda, masadakiler ilerlemiş saatlerde yaşananları eğlenceli bir şekilde anlatırlarken, ben de baş ağrılarımla baş başa gazetelere göz atmaya çalışıyordum.  Akan zamana bakıyorum da birkaç sene önce Avrupa Ekonomik Topluluğu Türkiye ile Yunanistan’a üyelik konusunda yeşil ışık yakmıştı, bizim hükümetimiz ise bu teklifi nedense onaylamamıştı. İşte Yunanistan 1Ocak 1981 itibarı ile Avrupa Topluluğu üyeliğine kabul edildi. Bakalım bu durum ülkemizi gelecekte olumlu ya da değil nasıl etkileyecek diye soran gazetecilerin yorumlarını okuyorum.

Farkındayım, iyi bir gözlemci ve araştırmacıyım ama analizci değilim, elde ettiğim bilgileri değerlerken duygularım ve isteklerim işin içine karışıyor. Olayın fotoğrafını net çekmem gerekirken ben olması gerektiği gibi algılayıp öyle deklanşöre basıyorum. Sonuçta ne söylersem tersi gerçekleşiyor, çünkü beynimde oluşan resim gözlerimin gördüğü, bulduklarım değil. Bu nedenle Avrupa Birliği konusunda yorum yapmayıp işi zamana havale ediyorum

1981 yılı Mustafa Kemal Atatürk’ün 100’ncü doğum günü ve bu yıl devlet tarafından Atatürkçülükte birleşme yılı olarak kabul edilmiş. Atatürk yılı Ankara’da Anıtkabir’de yapılan törenler sonrasında tüm yurtta törenlerle kutlanmaya başlanmış. Türkiye Büyük Millet meclisinde yapılan törene devlet erkânı yanı sıra yaşayan bütün cumhurbaşkanları da katılmışlar. Atatürk’ün bu ülkenin uygar bir millet olması için yaptığı her şeyin altı bizzat siyasetçiler tarafından her fırsatta oyulurken, böyle göstermelik yapılan şeyler beni ve benim gibi ona inananları sadece gülümsetiyor.

Görsel: Kitantik

Yılbaşı Çarşamba gecesiydi, Perşembe günü zaten ayılmayla geçti, Cuma günü de okula gidilmezdi, ben de siftahı 6 Ocak Pazartesi gününe bırakıp o gün okula adım attım. O gün gazetelerde Devrimci İşçi Sendikaları konfederasyonu DİSK davasında gözaltına alınanlardan 15 kişinin tutuklandığı haberi vardı. Tutuklananlar arasında DİSK Genel Başkanı Kemal Nebioğlu’da yer alıyordu.

Günler ilerliyor ve Şubat imtihan dönemi yaklaşıyor, ortada geçmem gereken dört ders var.  Ayın on dördünde Merkez binanın girişinde bulunan postaneye gidip sınav başına beş lira olan harcımı yatırdım ve makbuzu göstererek öğrenci işlerinde bunu işletme karneme işlettim. Üçüncü sınıf derslerinin imtihanlarına girebilmem için bu derslerin sınavlarından Haziran’a kadar başarılı olmam gerekiyor.

20 Ocak günü haberlerde İran’ın 444 gündür rehin tutulan 52 Amerikalıyı serbest bıraktığı anlatılıyordu. Haber Ronald Reagan’ın başkanlığı Jimmy Carter’dan devralmasından birkaç dakika sonra gelmişti.  Bu kriz İran İslam devriminden sonra ülkeden ayrılan Şah Rıza Pehlevi’nin ABD’ye tedavi edilmesi için kabul edilmesinin ardından 4 Kasım 1979 günü bir grup İranlı öğrencinin ABD’nin Tahran Büyükelçiliğini basarak 52 Amerikalıyı rehin almasıyla başlamıştı. Dünya tarihinde yer alan en uzun diplomatik kriz artık bitmişti.

Görsel: Gitti gidiyor

Ocak ayının yirmi beşi oldu, sınavlar yaklaşırken benim için de çanlar çalmaya başladı. Okulda kantinde masada duran gazeteyi alıp göz attığımda, Çin’de Mao Zedong’un eşi Jianq Qing mahkeme tarafından ölüm cezasına çarptırıldığı haberini gördüm. Haberde yazılanlara göre 9 Eylül 1976 yılında Mao Zedong’un ölümünden sonra gruplar arasında iktidar mücadelesi başlamış. Bu gruplardan birisi de kitle seferberliğinin devamını destekleyen dörtlü çete olarak bilinen ve Mao’nun karısının da içinde bulunduğu bir grupmuş. Reformistlerin lideri olan Deng Xiaoping ise Çin ekonomisinin faydacı bir siyaset temelinde inşasını savunuyormuş. Sonuç olarak iktidarı Deng Xiaoping kazanmış ve diğer gruplar da doğal olarak tasfiye edilmişler.

Görsel: South China Morning Post

Dünyada meydana gelen siyasi gelişmeler bitmek bilmiyor, benim esas odaklanmam gereken konu ise fakültede geçmem gereken dersler. Şubat sınav döneminde ikinci sınıftan geçmem gereken dört tane dersim var, beni endişelendirenler İşletme matematiği ve istatistik. İnsanlar derse giderken ben de elimdeki gazeteyi bırakıp sınıfın yolunu tuttum, birazdan başlayacak olan üçüncü sınıf finans dersine girmem gerekiyor.

27 Ocak 1981 günü sabah vapur iskelesindeki televizyonda defalarca gösterilen bir haber vardı. 10,960 gros tonluk Yunan şilebi ‘Pinelopia’ dümeninin kilitlenmesi sonucunda Kanlıca’da bulunan 250 yıllık tarihi Kadri Paşa yalısına çarparak onun bir kısmını çökertmiş. Çarpmanın etkisiyle hemen bitişikte bulunan Varyemez Ahmet Bey yalısında da hasar meydana gelmiş. Belki de boğazda oturmanın heyecanı da bu, düşünebiliyor musunuz, gecenin veya günün bir saatinde yaşanan gürültüyle birlikte duvarınız yıkılıyor ve içeriye kocaman bir gemi ben geldim der gibi burnunu sokuyor. Burun da yani öyle minnacık bir şey değil.

Görsel: Nadirkitap

28 Ocak günü göz attığım gazetede Cumhuriyet dönemi şairlerinden Özdemir Asaf vefat ettiği yazıyordu. 2,5 ay önce kendisine akciğer kanseri teşhisi konulan Asaf maalesef hayata gözlerini yummuştu. 1957 yılında platonik aşkına yazdığı ve katıldığı bir yarışmada da birinci olan Lavinia şiirini her zaman severek dinlemişimdir. Gazetede şairin hayat hikâyesiyle birlikte bu ünlü şiirin dizeleri de yer alıyordu. Lavinia’nın aslında iki anlamı varmış, birincisi hayallerde yer alan sevgili ikincisi de bir çiçek ismiymiş, ölüm çiçeği diye de anılırmış. Onun da Roma imparatorlarından birinin öldürülen kızıyla ilgili hikâyesi vardı. Lavinia şiirinin dizeleri ise şu şekildeydi

Görsel: Hürriyet gazetesi

Sana gitme demeyeceğim

Üşüyorsan ceketimi al

Günün en güzel saatleri bunlar

Yanımda Kal

Sana gitme demeyeceğim

Gene de sen bilirsin

Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim

İncinirsin

Sana gitme demeyeceğim

Ama gitme Lavinia

Adını gizleyeceğim

Sen de bilme Lavinia

Görsel: Nadirkitap

Aslında haftada bir gün çıkarılan Milliyet Sanat Dergisinin sıkı bir takipçisiyim. Bu derginin her sayısında yer alan eklerde dünya şairleri ve yazarları tanıtılır ve eserleri yayınlanır. Ben bu orta sayfaları edebiyatla öyle çok yakın ilişkim olmamasına rağmen merakla toplar ve delip bir klasörde biriktirim. Bildiğim Türk şair ve yazarlarının yanı sıra adını sanını hiç duymadığım insanlarla eserleri vasıtasıyla tanışmışım gibi hissederim. Okuduğum bu şiirlere gelince, ezberim olmadığı için onları sadece sayfaların içinde bırakırım. 

Görsel: Milliyet

Aklıma şu ân nedense bu eklerden tanıştığım Rudyard Kipling geldi, kendisi en genç Nobel Edebiyat ödülü alan İngiliz şair ve yazarıydı. Edebiyatçılar ortada var olmayan eserleri nasıl yazıp ortaya çıkarıyorlar aklım bunu bir türlü almıyor. Ben Akrep burcu insanı olarak aslında yaratıcılığı da önemserim ama galiba hayata fazla maddi yönden bakıyorum. Hatırlıyorum da lisede kompozisyon derslerinde bile kelimeleri bir araya getirip okunabilir, anlamlı bir paragraf bile yazamazken, herhalde ölsem de edebiyatçı olamam. Yani şiir, hikâye ve roman yazmak kim ben kim?

30 Ocak günü İstanbul Üniversitesi ve doğal olarak da bizim fakülte bir ay sürecek sömestr tatiline girdi, benim de ara sınavlarımız başlıyor. Aslında tembellik etmesem Haziran döneminde sınavlarımı vermiş olsam diğer Hazirana kadar rahat olacağım ama olmuyor. Senelerdir zamanım, uğraşlarım ve beynim yaşadığı çok parçalı bölünme ile bir parça zorlanıyor.

Yani bunu kesinlikle sorgulamıyorum, çünkü bu benim davranış tarzım. Birçok farklı işle aynı anda uğraşmak benim için çok önemli, işte o zaman yaşadığımı hissediyorum. İşlerim azaldığında kendimle uğraşmaya başlayacağımı bu güne kadar yaşadıklarım bana çok güzel öğretti. Derslerin sınavlarına yumurta kapıya dayanmadan çalışmıyorum ve geçmek için gereken gayreti de göstermiyorum. Ne yapabilirim, stilim böyle!

2 Şubat 1981 günü televizyondaki haberlerde eski Sosyal Güvenlik bakanı Hilmi İşgüzar’ın Milli Güvenlik Konseyi tarafından, kayırma, yolsuzluk, nüfuz ticareti, vazifeyi suiistimal ve menfaat suretiyle Bağ-Kur ve SSK’yı zarara uğrattığı iddialarıyla Yüce Divana sevk etmeyi kararlaştırıldığını ve dosyasının Yargıtay Başsavcılığına gönderildiğini dinledik. Haberlere göre galiba sırada eski Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı ve eski Bayındırlık Bakanı Şerafettin Elçi dosyaları varmış. Adalet partisinden istifa edip bağımsız milletvekili olarak Bülent Ecevit hükümetinin kurulmasında yer alan kişiler galiba… Neyse dışarıdan boş konuşmanın manası yok.

Fakültede ara sınavlar başladı, ben de ilkine girdim, geçeceğimi düşünüyorum zaten beni zorlayacak olan tek sınav İşletme Matematiği. Tatil olmasına rağmen okul kantini ve sınav zamanı dışında bomboş ve sessiz olan kütüphane bu günlerde en revaçta ve yoğun olan yerler. Öğrenciler masalara oturmuş harıl harıl sınavlara hazırlanıyorlar, ben de boş bir yere gidip çantamı koyduktan sonra soluğu Kütüphane memureleri Gönül ve Mükerrem Hanımların yanında alıyorum. Onların ikram ettiği sıcak bir bardak çay bu soğuk havalarda bana çok iyi geliyor.

Görsel: Nadir Kitap

7 Şubat günü gazetelerde İstanbul Emniyet Müdür yardımcısı Mahmut Dikler ve yanındaki koruma polisinin öldürüldüğü yazıyordu. Nispetiye’de Levent Etiler kavşağında makam aracı çapraz ateşe tutulmuş ve iki polis de yaralanmış. Senelerdir bu olaylarla ve haberlerle iç içe yaşamanın ülkedeki herkesin kimyasını bozduğu da bir gerçek. Geçen hafta boğazda Kadri Paşa yalısına çarpan gemi de bugün çekilecekmiş. Ev sahibi herhalde arkasından, ‘bunu saymayız, yine bekleriz,” demeyecektir.

Girdiğim ikinci sınavım olan istatistik dersi de iyi gitti, aslında zor bir ders değil hatta eğlenceli ama hata kaldırmıyor. Bu gün sınavdaki sorulara dikkatle yaklaştım, cevaplarımı telaş etmeden verdim, geçer not alacağımı düşünüyorum, artık geriye iki tane sınavım kaldı.

10 Şubat günü haberlerde Genelkurmay Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri mahkemesinin bir teslim ol çağrısı vardı. Bu çağrı sanatçılar Cem Karaca, Melike Demirağ, Şanar Yurdatapan, Sema Poyraz ve Selda Bağcan’a yapılmıştı. Bunlar yapılan haksızlıkları, şiddeti şarkılarıyla dile getirenlerdi.

Görsel: Solhafıza twitter

 Ertesi gün yapılan bu çağrı tutuklama kararına çevrilmişti. Sanatçılar yurtdışında Türkiye aleyhine propaganda yapmakla suçlanıyorlardı. Aynı gün Selda Bağcan gidip teslim olmuş ve serbest bırakılmıştı. Büyüklerin onlardan beklediği gibi hiç konuşmayan, fikrini belirtmeyen, sadece çiçekli böcekli, bunalımlı arabesk ve sanat müziği şarkıları söyleyen ve kazandığı paralara bakan sanatçılar için hava hoştu.

14 Şubat günü bütün dünya Sevgililer gününü kutlarken, Türk Vatandaşlığı kanununda değişiklik yapan bir yasanın Milli Güvenlik Konseyi tarafından kabul edildiği gazetelerde yer alıyordu. Bu yasaya göre; yurtdışında oturup Türkiye aleyhine faaliyette bulunduğu tespit edilen veya yurtiçinde bu tür faaliyetlerde bulunurken yurtdışına çıkan kişiler, yapılan duyuruya rağmen 3 ay içinde yurda dönmezlerse Türk vatandaşlığından çıkarılacaklardı.

İ6 Şubat günü haberlerde Kasım ayından beri yurtdışında olduğu bildirilen Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Behice Boran, mahkeme tarafından 8 yıl dokuz ay hapse mahkûm edildiği bildiriliyordu. Benim aklımda kalan ise 8 Ekim 1978 günü Ankara Bahçelievler de 7 Türkiye İşçi Partili gencin kaldığı bir evde öldürülmeleri olayıydı.

Görsel: Ekşi şeyler

Ülkede adli olaylar hızlı bir şekilde ilerlerken ben her fırsatta sınavlarıma çalışmaya devam ettim, ancak girdiğim İşletme Matematiği sınavım telaşla yaptığım hatalarla birlikte çok kötü geçti, kalacağım kesin. İnşallah öteki sınavımda başarılı olurum da Mayıs ayı sonunda yapılan tek ders sınavına hak kazanırım, zaten geçen sene de böyle olmuştu.

Görsel: Milliyet

23 Şubat günü sabah sınav için vapurla Eminönü’ne geçerken yanımda oturan adamın gazetesinde bir haber dikkatimi çekti. İspanya’da darbe girişimi olduğu yazıyordu. Yarbay Antonio Tejero Molina yönetimindeki kuvvetler parlamentoyu basıp milletvekillerini 18 saat rehin tutmuşlar. Bu girişim Kral Juan Carlos’un müdahalesiyle sona ermiş. Askeri müdahaleler dünyanın her yerinde hız kesmiyor, politik olaylara askerlerin daha duyarlı hale geldiği kesin, bu düşüncelerimi de kendime saklamam gerek.

Görsel: Reuters

25 Şubat 1981 günü İngiltere’de Galler Prensi Charles’ın Leydi Diana Spencer ile nişanlandığı resmen açıklandı. Bu gün benim de girdiğim sınavların sonuçları okulda asıldı. Allahtan girdiğim dört sınavın üçünde başarılı oldum, beklediğim gibi İşletme Matematiği II dersinden geçerli notu alamadım, yine Mayısta yapılacak tek ders sınavını bekleyeceğim.

2 Mart Pazartesi günü yarıyıl tatili biten Üniversite tekrar eğitime başladı, sabah yine vapurda Esma ve onun arkadaşlarıyla karşılaştım. Yukarıda bacanın yanında bir aydır sanki her sabah görüşüyormuşuz gibi sohbet kaldığı yerden devam etti. Mendireğin dışında yandığı yerde yatan İndependenta tankeri gözüme çarptı, gazetede enkazı sökmek için ihaleye çıkıldığı yazıyordu.

Rumen tankeri İndependenta, 15 Mayıs 1979 gecesi boğaz geçişi sonrasında Haydarpaşa açıklarında Yunan gemisi ile çarpıştığında 96 bin ton ham petrol taşıyormuş. Hatırlıyorum da gece yarısı büyük bir gürültüyle infilak ettiğinde yataklarımızdan korkuyla fırlamıştık. O zamanlar en yüksek bina dört beş katlı olduğu için evimizden deniz bile görünürdü, yükselen alevleri ve kızıllığı gece karanlığında korkuyla izlemiştik. Bu olayın üzerinden iki sene geçtiğine inanamıyorum, zaman nasıl da hızlı ilerliyor.

Görsel: Mynet

3 Mart günü gazetede Ankara Sıkıyönetim komutanlığının bir açıklaması yer alıyordu. MHP ve yan kuruluşları ile ilgili yapılan soruşturmalarda 36 cinayetin aydınlatıldığı anlatılıyordu. Yapılan araştırmalara ve yayınlanan bilgilere göre 1974 1980 arasında sağ sol çatışmalarında 5388 kişi hayatını kaybetmiş, yani bu inanılmaz bir rakam. Hangi taraftan olursa olsun sonuçta canını kaybeden bu ülkenin insanları, hepsi de emek harcanmış ve yetiştirilmiş değerler.

Görsel: Twitter Türk dış politikası

4 Mart günkü yine Ermeni terör örgütü Asalanın hain saldırısı konuşuluyordu. Türkiye’nin Paris Çalışma Ataşesi Reşat Moralı Bastille meydanında arabasına binerken üç kişi tarafından kurşun yağmuruna tutulmuş. Reşat Moralı, sırtından aldığı dört kurşunla olay yerinde, başından ve göğsünden yaralanan din görevlisi Tecelli Arı da kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmişti. Olay sonrası AFP’yi arayan kimliği belirsiz kişiler olayı Asala’nın üstlendiğini bildirmişler. Türkiye’de ki sözde Ermeni toprakları Ermenilere verilene kadar saldırıların devam edeceğini söylemişler.

Fakültede dersler ve kantin muhabbetleri kıvamında devam ediyor. Kendi sınıfımda henüz tanışmadığım, hatta bir kere bile selamlaşmadığım insanlar var. Herkes belirli gruplar içinde kendi sosyal faaliyetlerini sürdürüyorlar, bunlar onlar için yeterli oluyor. Sene başında 1978 yılında Nişantaşı High School’da eğiticiliğini yaptığım halk oyunları grubundan Emine de birinci sınıfa başlamıştı. Onu burada İşletme de görünce sevinmiştim, kabarık gür saçları, sürdüğü kırmızı ruju ve giydiği dar etekleriyle okulda hemen ilgi çekmişti. Günler geçtikçe onun sınıfında çevresinde bulunan arkadaşları ile de tanışınca okulda tanıdığım kişiler hızla arttı.

20 Mart günü haberlerde Arjantin eski başkanı İsabel Martinez De Peron’un rüşvet suçundan 8 yıl hapse mahkûm edildiği yazıyordu. İsabel Peron Temmuz 1974 tarihinde başkan Juan Domingo Peron’un ölmesiyle başkan yardımcısı olarak onun yerine seçilmiş. Enflasyon, işçi olayları ve siyasal şiddet hareketleri ile baş etmek için Kasım 1974 tarihinde sıkıyönetim ilan etmiş. Ekonomik ve siyasal durumun giderek kötüleşmesiyle 24 Mart 1976 tarihinde ordu yönetime el koyunca İsabel Peron beş yıl evinde göz hapsinde tutulmuş.

Görsel: Gülçin Tüzel Dokur

Ben ilk defa 1978 yılında sahneye konulan Evita müzikali nedeniyle Peron’u tanır bilirdim ama şimdi öğreniyorum ki burada anlatılan Eva Peron, Juan Peron’un ilk eşiymiş ve ülkede çok seviliyor ve Evita olarak tanınıyormuş. Eva Peron, kadın hakları için çalışmış, işçi sendikalarının örgütlenmesinde önemli rol üstlenmiş. 1947 yılında kadınların oy verme hakkı elde etmesini sağlamış. Fakirlere ve çocuklara yiyecek, para ve ilaç yardımında bulunmuş. 1952 yılında 33 yaşında kanserden vefat etmiş. İsabel Peron ise Juan Peron’un ikinci eşiymiş ve Evita ile herhangi bir ilgisi yokmuş. Bu arada Türk kadınlarının seçme ve seçilme haklarını 1934 yılında elde ettiklerini de yeniden hatırlamak istedim.

Görsel: The Guardian

Ben müzikalde ki o şarkıyı hâlâ çok seviyorum, müziğini ve bildiğim sözlerini de farkında olmadan keyifle mırıldanmaya başladım.

Don’t cry for me Argentina

The truth is

I never left you

O günlerde hoş bir sürprizle karşılaştık, artık öğlenleri fakültelere kumanyalar gelmeyecekti. Üniversite merkez binasının bahçesinde arka tarafta yer alan Turan Emeksiz yemekhanesi yıllar sonra yeniden hizmete açılmıştı. Üniversitenin kapısındaki postaneyi harçlarımızı yatırmaya gittiğimiz için bilirdik ama giriş iznimiz olmadığı için yüksek ağaçların gölgelediği yoldan içeriye doğru hiç girmemiştik.

Öğlen yemek servisi saat 11,30 ile 13,30 arasında verilecekmiş. İlk fırsatta fakülteden çıkıp hep birlikte yemek için merkez binanın yolunu tuttuk. Ön kapıdan yapılan arama sonrası kimliklerimizi gösterip içeriye girdik. Öğrencilerin yürüdüğü anıta doğru giden yolda, yüksek ağaçların altında biz de İstanbul’a yeni gelmiş saf köylüler gibi etrafı seyrederek yürüdük. Yalan değil yani üç senedir öğrenciyiz ama merkez binaya ilk defa giriyoruz.

Siyasal Bilgiler Fakültesinin yanından geniş merdivenleri inip dipteki uzun kuyruğa biz de girdik. Sanki bir gösteriye girer gibi turnikelere doğru ilerledik. En sonunda yemekhanenin içine adım attık, bu bizim üç senedir yediğimiz ilk sıcak yemek olacak, heyecanlı değiliz ama merakla etrafa bakıyoruz. Tepsilerimizi alıp boş bulduğumuz bir masaya geçtik, kaşığımızı mercimek çorbasına daldırdığımızda sanki içinde yaşadığımız dünya yeniden anlam kazanmıştı.

O günden sonra sadece yemek zamanlarında değil günün her saatinde merkez binaya girmemize izin verilmişti. Güneşli günlerde o güzel ve geniş bahçenin tadını yemek dışında da çıkarmaya çalıştık. 12 Nisan günü uzay mekiği Columbia fırlatıldı. İlk göreve astronot John W. Young ile Robert L.Ciripen katılmış ve uzayda yürüyüş yapacaklarmış. Herkesin yürüyüş alanı değişik, biz merkez bina, Sahaflar çarşısı ve Çınaraltı, fakülte üçgenini daha çok sevmeye başladık. Artık eski tehlikeli günlerden sonra çok daha güvendeyiz. Vapuru da yürümeyi de seviyorum, uzaydan bana ne.

Görsel: Sabah

14 Nisan günü haberlerde Sosyalist Enternasyonal toplantılarına gitmek için yurtdışına çıkmak isteyen eski CHP başkanı Bülent Ecevit’e izin verilmediği anlatılıyordu. Ayrıca haberlerde Türk Sanat Müziği sanatçısı Bülent Ersoy’un ameliyatla cinsiyet değiştirdiği yer alıyordu. Ben kendisini beş altı sene önce Bağdat caddesinde görmüştüm, şarkıları daha yeni tanınmaya başlamıştı. İstanbul Emniyet müdürlüğü sanatçının bu ameliyatını kutlamak için onun sahneye çıkmasını yasaklamış. Tabii sadece bununla da yetinmemiş, tüm eşcinsel sanatçılara da bir güzellik yapıp onlara da sahneye çıkış yasağı getirmiş. Yani dünden bugüne ne değişti? Adamın vücudunda taş çatlasa 250 gram eksiği var, bunu bu kadar fazla büyütmenin anlamı ne?

Görsel: Onedio

Kişileri ve içinde yaşadıkları toplumu belirli bir kalıba sokmaya çalışmak, olmadık kurallar belirlemek sadece ters tepiyor. Bu yüzyıllardır denenmiş, test edilmiş şeyler ama ellerinde güç olanlar bunları yine de kurcalamayı seviyorlar. İnsanlar, toplumlar her zaman dinamik bir yapıya sahiptirler. Değişen şartlara göre kendilerini buna uydururlar, yeni yollar bulurlar. Bunu görmemekte ısrar edenler de sonuçlarına her zaman katlanırlar. İnsanları aldattığına inanmak bence en yanlış şey, insanlara çok fazla da güvenmemek gerek, onlar içinde bulundukları tramvaydan istedikleri ân inerler.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramı kutlanırken Milli Güvenlik Konseyi Eski Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı ile eski Bayındırlık Bakanı Şerafettin Elçi’nin beklendiği gibi Yüce Divan’da yargılanmasına karar verdi. Tuncay Mataracı bakanlığı süresince toplam 147 Milyon TL rüşvet almakla suçlanıyormuş.

25 Nisan günü gazetelerde İşletme Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Nasuhi Bursal’ın bir haberi vardı. Haberde Dekan Nasuhi Bursal, Rumeli Hisarüstü’nde yapımı devam eden binaların Boğaziçi Üniversitesine devredilme haberini üzüntüyle okuduğunu yazıyordu. O binaların şu ân zor koşullarda yapılan eğitimi geliştirmek için ihtiyaçları olduğunu belirtiyordu. Fakültenin yeni binalar yaptırdığını bizler de duymuştuk ama nerede olduğunu bilmiyorduk. Oraya iki seneden önce taşınılamayacağı söyleniyor.

27 Nisan günü televizyon ve gazetelerde yazılanlara göre ünlü ses sanatçısı ve bestekâr Münir Nurettin Selçuk 81 yaşında vefat etmişti. Ben onun ve onun devrindeki kişilerin şarkılarını dinlemeyi çok severim, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Münir Nurettin Selçuk benim için farklı yerlerdedirler. Ayrıca oğlu Timur Selçuk da önemsediğim sanatçılardandır.

Görsel: Habertürk

Haberde onun 1927 yılında Paris’e gidip ses eğitimi aldığı anlatılıyordu,  kendisi 19. yüzyıl İtalyan opera şarkıcılığının izlerini taşıyan icrâ üslubu Bel Canto’dan etkilendiği de yazıyordu. Konserlerinde frak giyer ve ayakta şarkı söylermiş. Koro eşliğinde solo okuma geleneğini de ülkemizde ilk uygulayanmış.

Münir Nurettin Selçuk eserleri arasında,  ‘Kalamış’,  sözleri Ümit yaşar Oğuzcan’a ait olan ‘Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın’, sözleri Yahya Kemal Beyatlı’ya ait olan ‘Aziz İstanbul’, ’Rindlerin Akşamı-Dönülmez Akşamın Ufkundayız’ ,’Endülüste Raks’ ve ‘Sessiz Gemi ‘ şarkıları ise en çok sevdiklerim. Oğlu Timur Selçuk da benim favorilerim arasında, İspanyol Meyhanesi ve Beyaz Güvercin şarkıları süperdir.

29 Nisan günü gazetenin ana başlığı Ankara Sıkıyönetim askeri savcılığı MHP Genel başkanı Alpaslan Türkeş ve 219 sanık hakkında idam istemiyle dava açmasıydı. 

Mayısın gelmesi ve havaların da ısınmasıyla birlikte mekânımızı değiştirdik. Önem verdiğimiz dersler genellikle sabahları oluyor, öğlen dersler bitince küçük anfiden veya kantinden firar ediyor ve soluğu önce Turan Emeksiz yemekhanesinde alıyoruz. Karnımız doyunca üniversite bahçesinde veya Çınaraltı çay bahçesinde boş bir masaya kuruluyoruz. Ondan sonra muhabbetle gelsin çaylar kahveler.

Görsel: Gitti gidiyor

10 Mayıs 1981 günü Fransa’da yapılan seçimlerde sağ siyasetçi Valéry Giscard  D’Estaing ile sol aday François Mitterrand  arasındaki yapılan seçim sonunda Mitterrand cumhurbaşkanı seçilmiş. Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı François Mitterrand, 65 yaşında avukat ve sosyalist Parti lideri. 2.Dünya Savaşında Fransız direnişine etkin bir şekilde katılmış, 1946 yılında milletvekili seçilmiş.

Görsel: Hürriyet

13 Mayıs günü akşamı dünya bir haberle çalkalanıyordu. Vatikan’da Aziz Petrus meydanında Papa II Ioannes Paulus’a suikast girişiminde bulunulmuştu. Papa, meydanda biriken 10 binden fazla insanı açık arabası ile selamlarken Mehmet Ali Ağca tarafından tabanca ile vurulmuştu. Tetikçi olay yerinde yakalanırken, atılan üç kurşunla karnından ve elinden vurulan Papa, Gemelli hastanesinde 5,5 saat süren bir ameliyata alınmış. Yoğun kan kaybına rağmen Papa Papa II Ioannes Paulus ameliyattan başarı ile çıkmış.

Görsel: Ntv

Türkiye Mehmet Ali Ağca’yı 1 Şubat 1979 yılında gazeteci Abdi İpekçi’nin öldürülmesi olayının firari sanığı olarak tanıyordu. Kendisi olaydan beş ay sonra yakalanıp Maltepe Askeri Cezaevine konulmuş, altı ay sonra üzerinde asker elbisesiyle cezaevinden kaçırılmıştı. Bu olayda ona Bünyamin Yılmaz isimli bir erin yardımcı olduğu anlaşılmış ve kendisi de tutuklanmıştı. Mehmet Ali Ağca,  daha sonra da gizlice yurtdışına çıkarılmıştı. Bir süre sonra kendisi Milliyet gazetesini arayıp bir mesaj bırakmış, bu mesajda Papa’yı vuracağını belirtmişti.

Görsel: gzt

Böyle organize işleri okuyup öğrendikçe anlıyorum ki bizlerin hayatı oldukça basit, günlük olaylarla, yaşamaya çalışarak günümüzü geçiriyoruz. Bizlerin dışında ise hiç bilmediğimiz büyük politik güç savaşları var. Anlaşılan oyun içinde kartlar sürekli karılıyor ve yeni bir oyuna başlanıyor. Bu oyunların ana aktörlerini değil ama sahne alan yardımcılarını bizler olaylardan sonra haberlerde görüp tanıyoruz.

24 Mayıs 1981 günü Türk Hava Yollarının DC 9 Haliç isimli uçağının dört kişi tarafından Bulgaristan’ın Burgaz şehrine kaçırıldığı haberlerde yer alıyordu. Uçakta 110 yolcu, beş mürettebat ve üç pilot bulunuyormuş. Korsanlar uçakta bulunan çocuk ve kadınları serbest bıraktıktan bir gün sonra yolcular ve Bulgar yetkililer tarafından etkisiz hale getirilmişler.

Görsel: Airport haber

Nihayet beklediğim zaman geldi ve fakültede tek ders sınavı yapıldı. Bu tek ders işi resmen hayatımın bir parçası haline geldi ama sonunda hocamız Doç. Dr.Yılmaz Tulunay’ın hoşgörüsüyle meseleyi mutlu bir şekilde halledebildik. Sınavda hâlâ nasıl olduğuna inanamadığımız, kafamızı fazla karıştırmayacak daha basit sorular sorarak yardımcı oldu. Biz mi yanlış anlıyoruz diye soruları defalarca kendisine teyit ettirdik, zaten biraz daha devam etseydik iyilik yaptığına o da pişman olacaktı.

Üçüncü sınıf sınavları başlamadan önce girdiğim sınavın sonucunu öğrendim, başarılı olmuşum. Şimdi önümde uzun bir sınav ayı var, bakalım neler olacak?

6 comments

  1. Gürcan Bey merhaba; Otobiyografi 1981’lere gelmiş keyifle okudum. Evita’nın müziğine hayran olmayan var mı? Eva Peron’un mezarını Arjantin seyahatimizde Buenos Aires’teki La Recoleta Mezarlığında ziyaret etmiştik. Çok mütevazı bir mezarı vardı. Hatırladığım kadarıyla yasaklı dönemlerinde ölünce normal bir mezarlığa gömülüyor. Sonra buradaki aile mezarlığına gömülüyor. Ama mezarlıktaki diğer mezarlar gerçekten de birer sanat eseriydiler. Kaleminize sağlık devam…😊

    Liked by 1 kişi

    • İyi akşamlar Alev Hanım, sıkılmayayım diye bir ileriden bir geriden yazıyorum, Bu bölümde çok olay vardı, seçmekte gerçekten zorlandım. Arjantin’e ben de gitmek isterdim, bana sanki uçsuz bucaksız bir yermiş gibi geliyor. Şaka bir yana ben gerçekten de iki farklı kadın siyasetçi Peron olduğunu bilmiyordum. Öğrenmek bu günlere kısmetmiş. Güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim, selam ve sevgilerimle.

      Liked by 1 kişi

      • İyi akşamlar Gürcan Bey; Arjantin bence çok güzeldi. Bir gösteriye de gitmiştik evita müzikalinin kısa bir bölümünü sergilemişlerdi. Eva’nın Benim için ağlama Arjantin şarkısını söylediği bölümde gözümün yaşlandığını hiç unutmadım. Selam ve sevgiler bizden…

        Liked by 1 kişi

  2. Her zamanki gibi ilgi ile keyif alarak okuduğum yazınızı elinize emeğinize sağlık . 81 yılı nın ilk yarısı hareketli ve olaylarla dolu yaşanmış gerçekten de.
    Çalışmalarınızda kolaylıklar başarılar dilerim selamlar sevgi ve sağlıkla kalın

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s