Deniz

Deniz, nedense beni biraz ürkütür, özellikle geceleri veya yalnız başıma suya girmek istemem. Kalabalık içinde kendimi daha çok güvende hissederim, başıma olmadık bir şey gelse yakınımdakilerin bana yardımcı olacağını düşünürüm. Bu galiba çocukluğumda yüzme dersi alma şansım olmadığı ve kendi kendime öğrendiğim için oluyor. Evet, öyle bir yüzücü gibi ritmik ve stilli yüzemem, ancak bu güne kadar açık, dalgalı ve derin denizlerde çok yüzdüm ve hâlâ hayattayım.

Görsel: Elif Banu Şen

26 Ekim günü Şarköy’de güzel bir gündü, deniz sakin ve güneş de sanki yazmış gibi oldukça yakıcıydı. İnsanlar yazlıklarından evlerine döndükleri için sahilde fazla kişi yok. Deniz bomboş, yüzen herhangi bir kişi de yok. O an bu güne kadar hiç yapmadığım bir şey, içimden denize girmek geldi. Nedenini fazla sorgulamadan mayomu giydim ve soluğu önümüzde uzanan kumsalda aldım.

Seneler içinde dalgalarla hareket eden kumların etkisiyle denizin derinliği de değişti. Artık sığ bir denizde boyu geçmeyen ama sık sazların olduğu bölgeyi aşınca diz boyunda kumlarla kaplı bir yere geliniyor. Kıyıya paralel göz alabildiğine yürüyebilirsiniz, hatta bazı yerlerde su ayak bileklerinizin altına iniyor.

Havlumu bir taşın üzerine koyduktan sonra ısınmak için berrak suda birkaç adım kadar attım. O arada karımın da elinde telefon beni izlemek için sahile geldiğini gördüm. Şimdiye kadar böyle bir şey yaptığıma şahit olmadığı için ister istemez olacakları merak ediyor.

Karım telefonuyla beni çekerken, fazla düşünmeden soğuk suya daldım, ardından sırt üstü yüzmeye başladım. Tek başıma yüzerken bir parça tedirgin olsam da içimden kulaçlarımı sayarak dikkatimi oraya toplamaya çalıştım. Elim kuma çarptığında neredeyse 50 kulaç atmıştım, o arada yosunları aşıp sığlığa geldiğimi anladım.

Kumda doğrulup ayağa kalktığımda su dizimin altındaydı. Etrafıma merakla bakındım, denizde şu an benden başka kimse yok. Ben tek başına denizin içinde bulunmanın bu kadar güzel olduğunu hiç ama hiç düşünmemiştim. Güneş tepemde olabildiğine parıldarken suyun içinde dikkatle adım atıp berrak suyun içinde yürümeye başladım. Kumların içinde vatos balıklarının olduğunu, onların zehirli dikenleri bulunduğunu gayet iyi biliyorum.

Sitenin gazinosunun hizasına kadar berrak denizin içinde ilerledim, tek başıma ummanın içinde kendimi mutlu ve huzurlu hissettim. Bunlar denizle haşır neşir olan insanlar için günlük sıradan şeyler olsa da benim için pek öyle değil. Çok büyük bir şey yapmadım, bilincindeyim ama yine de bunu önemsiyorum. İşin en önemli kısmı da kendimi çok huzurlu hissediyorum.

Şimdiye kadar çekinip neden denizden uzak durduğumu anlamış değilim. Galiba sürü içgüdüsüyle pek göz önünde olmak istemiyoruz, bilinmeyenlerin gizeminden farkında olmadan korkuyoruz. Denizden sahili, evleri, tepeleri, oradaki dönen büyük pervaneleri seyrederken kendimi ummanın içinde ufacık bir nokta olarak hissettim.

Suyun içinde yürüyerek denize girdiğim noktanın açığına geldim, tekrar suya dalıp kulaçlarımı attım. Sudan çıktığımda üzerimden sular akarken esen rüzgârın serinliğini hissettim, havluma sarınıp evin yolunu tuttum. Arka balkonda sohbet eden karım merakla yüzüme baktı,

“Nasıldı?”

“Dinlendim, inanılmaz güzeldi.”

3 comments

  1. Her iki Deniz’i de ( biri ilk baharım oğlum) severim hem de çoook severim😊 duygularınıza aşinayım özellikle sırt üstü yüzüp gökyüzüne baktığınızda yalnızlığınızı anlıyor biraz da denizin sarıp sarmalamasından keyif alıyorsunuz. Ama haklısınız tedirginlik bilmediğim sahillerde yüzerken bende de hep olur. Güzel hafta sonlarınız daim olsun.👍🌸🌸

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın