Halk Oyunlarına Giriş 101

Okulda ilk yazılı ve sözlüler de başlayınca, hafta sonunda yaşadığım halk oyunları heyecanı da doğal olarak uçup gitti. İngilizce sınavında iyi not alan üç beş kişinin arasında ben de vardım, tam beş aldım. Vildan Hanım benim aldığım notun kopya ile olduğunu düşünmüş olmalı ki beni ilk fırsatta sözlüye kaldırdı.

Gatenby’deki Mr Brown’dan sorular, aktif, pasif, direkt indirekt derken sorduğu bütün soruları neredeyse doğru olarak cevaplandırdım. Bana sözlüden sekiz verdi, yazılıda aldığım notun tesadüf veya kopya olmadığını, bilakis az bile olduğunu anladı. Bu sefer de dersleri ciddiye almam konusunda beni uyardı.

Cumartesi günü sabahı ders bitiminde okuldan eve yürüyerek dönerken, aklım yarın gideceğim ilk halk oyunları çalışmasındaydı. Akşamüstü bizim meşhur koruda otururken, dernekteki haftalık çalışmadan dönen Orhan ile Nihatın birbirlerine gösterdikleri ve birlikte yapmaya çalıştıkları Kafkas oyunu figürlerini seyrettik.

Bu onların halk oyunlarında ikinci seneleri, bizlere göre çok tecrübeli ve bilgililer. Nihat zaten Karslı, Orhan da heves, istek ve çalışma hırsı ile dolu. Onlar gibi olabilmek için çok çalışmam ve öğrenmem gerektiğinin de farkındayım. Kafamın içinde gördüklerimi tartıyorum da, acaba bu işin altından kalkabilecek miyim? Yurt dışına çıkıp kendime kot alabilecek miyim?

Pazar günü öğlende çalışmaya gitmek için Müco ile birlikte mahalleden yola çıktık. Giderken yanımıza geçen hafta söylendiği gibi, yedek atlet, havlu, gömlek ve spor ayakkabı da aldık. Kadıköy Nikâh Dairesinin önündeki merdivenlerden yukarıya çıkıp büyük kapıdan içeriye girdiğimizde, oradaki görevli olan kişiye adımızı yazdırdık.

kadc4b1kc3b6y-evlendirme1

Çalışma saatini beklemekten başka yapılacak bir şey olmadığı için dışarıya çıkıp bir kenarda durup gelip gidenleri izlemeye başladık. O arada Orhan, Nihat ve Orhanın okul arkadaşları da bize katıldı. Neler olacak neler bitecek diye aramızda konuşurken, kapıya çıkan görevli bir kişi listelerin hazırlandığını ve bunlara göre hazırlanıp salonlarda yerlerimizi almamız gerektiğini belirtti.

O kalabalığın arasında duvara asılmış olan listelere bakıp, hangi salonda olmamız gerektiğini öğrendik. Beni ortadaki büyük salonda çalışacak olan gruba dâhil etmişler, gördüğüm kadarıyla bu grupta en az altmış kişi var.

Eşyalarımızı salonların arasında bulunan sıralı askılara asıp, üzerimizdeki ayakkabılarımızı ve gömleklerimizi değiştirdik. Hazır olunca da doğruca çalışma yapacağımız salona gittik. Hafta arasında orada insanların oturup nikâh takip ettikleri iskemleler, şimdi bir kenara üst üste yığılmış. Bizim salonda gözüme çarpan herhangi bir tanıdık kimse yok.

Bütün kursiyerlerle birlikte ben de bir kenarda durup çalışmanın başlamasını beklemeye başladım. Hazırlanan programa göre ilk dersimiz Gaziantep yöresi oyunları, çok geçmeden salona eğiticiler de geldi.

“Arkadaşlar, lütfen kızlar önde erkekler arkada olacak şekilde sıraya girelim,” sözleriyle birlikte harekete geçtik.

Yan yana sıralanınca yaşları bizden oldukça büyük görünen bir erkek ve bir kadın eğiticiyle karşılıklı bakışmaya başladık. Onlara yardımcı olacak birkaç dernek elemanı da kenarda onların işaretini bekliyor.

Eğiticilerin uyarısıyla birlikte grubu boy sırasına göre hazırlamaya başladılar.

“Kızlar aralarını açsın, erkekler aralarına geçsin.”

Bu komutla beraber hareketlendik, aralar açılınca büyük salonda geniş bir daire oluştu.

Eğitici kişi öğreneceğimiz ilk oyunun Oğuzlu olacağını belirttikten sonra ellerimizi nasıl tutacağımızı, yanındaki kız arkadaşının elini tutarak gösterdi. Parmaklarımızı birbirinin içinden geçirecek şekilde kol kola tutuşmamız gerekiyor. Verilen işaretle hiç tanımadığım kızların parmakları, parmaklarımın arasından geçiverdi. Oyunda yeterince iyi olamayacağım düşüncesiyle avucum ter içerisinde, yüzüm kıpkırmızı ne yapacağımı şaşırdım.

Büyük dairenin ortasında önümüzde bulunan eğiticiler, yapılacak olan figürleri bizlere olması gerektiği şekilde göstermeye başladılar. Bunu önümüzde beş altı defa daha tekrar ederek aklımıza yerleştirmeye çalıştılar.  Ardından gösterilen figürleri basite indirgeyip yavaş tempoda sayılarla da anlatmaya gayret ettiler.

Verilen işaretle birlikte sayı ile figürleri önümüzdeki kişilere bakarak tekrar etmeye çalıştık. Sayılara göre hareket ederken yönümüzü şaşırdık, sıralar bozuldu, sıkışmalar ve kopmalar oldu. Doğal olarak altmış kişinin bir arada çalışması da anca bu kadar olurdu. Yaşadığım tedirginlik ve heyecanla, gösterilenlerle anlatılanları algılamakta önce çok zorlandım. İlerleyen dakikalarda ben de adapte olmaya başladım.

İlk ders bittiğinde oldukça terlemiştim. Verilen molada diğer salonda eğitim gören Müco ve diğer arkadaşlarla bir araya geldik. Halinden şikâyetçi olan hiç kimse yok. Eğiticiler yörelerinden gelmiş uzman kişiler, oyunları çok iyi biliyorlar, üstelik sert ve disiplinli davranıyorlar. Ders süresince biz kursiyerlere göz bile açtırtmıyorlar.

Çalışma bitiminde havlularımızla kurulanıp, üzerimizdeki terli giysilerimizi ve spor ayakkabılarımızı çıkarıp değiştirdik. Kapıdan dışarıya çıkarken orada bizim Engin Ağabey ile karşılaştım. Beni görünce ciddi bir ifadeyle sordu.

“Nasıl gidiyor?”

Yorgun bir ifadeyle cevap verdim.

“Fena değil.”

Başka ne diyebilirim ki? Şu an yorgunluktan kıpırdayamıyorum, her yanım çok ağrıyor.

Bizim Koruda oturmuş günün değerlendirmesini yaparken, bugün bize öğretilen oyunlardaki figürleri, Orhan’la Nihat da bizlere tekrar gösterdi. Onlarla birlikte bizler de gördüklerimizi yapmayı denedik. Yapılmayacak şeyler değil ama insanın bunları rahat bir şekilde yapması gerekiyor. Ben her şeyi mükemmel yapmam gerekiyormuş gibi kendimi sıktıkça sıkıyorum. Olanların kesinlikle farkındayım, ancak gevşemek ve sakinleşmek için biraz zamana ihtiyacım var.

Eve gittiğimde suların aktığını görünce, çocuklar gibi sevindim. Bizim su kaynatmak için kullandığımız büyük alüminyum aşure tenceresini banyoda küçük tüpün üzerine koyup onu su ile doldurdum. O ısınırken ben de annemle kız kardeşime bugün yaşadıklarımı anlattım. Sözlerimi ilgiyle dinleyen annem soluklanırken beni kibar bir şekilde uyardı.

“Oğlum suyun kaynamıştır, istersen banyo yapıp anlatmaya öyle devam et.”

Onun bana ne demek istediğini çok iyi anladım. Bugün çalışmada o kadar çok terledim ki anlatılacak gibi değil. İnsan kendi kokusundan rahatsız olur mu? Valla olur hem de nasıl olur, resmen ekşi ekşi kokuyorum.

Yarın Pazartesi ve doğal olarak da gideceğim bir okul var. Günün ders notlarına ve kitaplara göz atarken, o yorgunlukla masada uyuyup kalmışım. Alçaklar resmen canımıza ot tıkamışlar, yorgunluktan resmen elim ayağım tutmuyor. Bunlar kesinlikle hain adamlar! İnsanlara askeri eğitim verilir gibi daha ilk günden böylesine çok yüklenilir mi?

Uyuklarken perişan halimi gören annem, fazla dayanamayıp sigarasını içip spor programını gözünü kırpmadan izleyen babamı uyardı,

“Çocuğun yarın okulu var, sen televizyonu çevirip holden seyret. Sesini de çok açma.”

Böyle söyleyince babam gönülsüz bir şekilde oturduğu koltuktan kalkıp, televizyonu tekerlekli sehpasıyla birlikte kapıya doğru çevirdi. Ben de ortadaki büyük sehpayı kenara çekip, içeriden yatağımı alıp salona getirip koydum. Yarın giyeceğim lacivert ceketimi ve gri pantolonumu beyaz gömleğimle birlikte getirip iskemleye astım. Dişlerimi de fırçaladıktan sonra gözüm kapalı yatağa daldım. Televizyonun sesini duyduğumu bile hiç hatırlamıyorum.

Okulda ilk ders saat sekizde başlıyor, altı buçuğa kurulmuş olan saat çaldığında her zamanki gibi yataktan fırlamaya çalıştım ama ayaklarımda büyük bir ağrı var. Kaslarımdaki ağrı ise esas okula yürürken ve merdivenleri çıkarken kendini gösterdi. Sanki bir bıçakla bacaklarımı inceden kesiyorlar. Yanmışım ama ne yanmak!

Kaslarımdaki bu dayanılmaz ağrılar bir iki gün beni resmen perişan etti, sonra her şey yine normale döndü. Çektiğim bu eziyet benim halk dansları işinden kaçmama kesinlikle yol açmadı. Tersine tanımadığım insanlarla bir arada bir şeyler yapmak, bir grubun parçası olmak hakikaten çok hoşuma gitti. Bu konuyla ilgili olarak başından beri beslediğim olumsuz düşünceler, aklımdan uçup gitti.

Katıldığım bütün çalışmalarda elimden gelen gayreti, özeni ve dikkati rahat bir şekilde gösterdim. Yapılacak olan ilk elemeye kadar kurs çalışmalarına hiç aksatmadan devam ettim. Bize gösterilen figürler ile oyunları, ders sırasında dikkatle izleyip tekrar ettim ve öğrenmeye çalıştım. Yapamadığımız, anlamakta zorlandığımız figürleri ve hareketleri ise bize Orhan’la Nihat koruda gösterdi. Müco ile ben şimdilik fasulyeden sayılsak da, mahallede neredeyse bir ekiplik dansçı oluverdik.

Bir masa gerisinde oturup bizi jüri olarak değerlendiren büyüklerin önünde, ilk eleme yapılırken çok heyecanlandım. Yer aldığım grubun içerisinde oynarken, elimden geldiğince hata yapmamaya çalıştım. Kendi yeteneklerimle mi yoksa Engin Ağabeyin destekleriyle mi oldu bilmiyorum ama ismim elenenlerin yer aldığı listede yoktu.

Geçen zaman içerisinde yapılan çalışmalara eksiksiz katıldım, gösterilenleri ciddiyetle takip edip en kısa zamanda öğrenmeye çalıştım. Açıkçası halk danslarını ve bulunduğum ortamı çok sevdim. İlk elemeden sonra da Engin Ağabeye neredeyse hiç rastlamadım.

Yapılan ikinci elemeden sonra hakkımızla derneğe kabul edildik. Çalışmalar da Kadıköy Nikâh Dairesinden, Kızıltoprak Melahat Şefizade İlkokuluna alındı. Bu benim için harika bir olay. Bu okul bizim mahalleden yürüyerek beş dakika uzaklıkta, üstelik kız kardeşim de burada okuyor.

Geleneksel yıllık gösterinin Mayıs ayında Kadıköy Efes sinemasında yapılmasına karar verilince, ekipler oluşturulup çalışmalar hızlandırıldı. Yapılan çeşitli denemelerden sonra, çoğunlukla yeni dansçıların kullanıldığı Van ekibine dâhil edildim. Seneler önce ilkokulda çıktığım o basit gösteriden sonra sahneye ilk defa bu ekiple birlikte çıkıp gerçekten dans edeceğim. İlkokuldaki arı vız vızlı eğlenceli günlerden sonra şimdi her şey çok farklı.

Sahnede giyeceğimiz yöresel kıyafetler, dernek merkezinden gösteri yapılacak olan sinemaya getirilecek. Bizler içimize yakaları çıkarılmış olan kendi uzun kollu beyaz gömleklerimizi giyeceğiz. Yoğun çalışma saatleri sonunda gösteri günü gelip çattı. O kadar çok heyecanlıyım ki anlatılacak gibi değil. Kalabalık önünde ve spot ışıklarının altında oynayacak olmak beni iyice gerdi. Bu ruh haliyle kuliste kenarda sıramızın gelmesini beklemeye başladık. İçinde olduğum Van ekibi ilk yarının sonlarına doğru sahnede yer alacak.

Üçüncü ekip sonrasında ekip şefi ve deneyimli dansçılar elbiselerimizi giyinmemize yardım ettiler. Şal kuşaklarımız bellerimize uygun şekilde sıkıca bağlandı, kıpırdamak bir yana nefes almakta bile zorlanıyorum. Ekip hazır olunca sahne sırasına girildi ve kıyafetler tekrar gözden geçirildi, bazı aksaklıklar giderildi.

Ekip şefi bizlere son uyarılarını iletti.

“Sahnede kulağınız ve gözünüz hep bende olacak, oyunda hata yapsanız da hiçbir şekilde durmayacaksınız. Karşıya bakarak, dik ve gülümseyerek oynamaya özen göstereceksiniz.”

O bizim her şeyi anladığımızı varsayarak sözlerine devam etti.

“Üzerinizden bir şey düşse de kesinlikle eğilip onu almayacaksınız. Başınızdan veya belinizden çözülen bir şeyi de durup bağlamaya çalışmayacaksınız.”

Her şey çok güzel ama yaşanan büyük heyecanla bu uyarıların ne kadarı yerine getirilecek? İşte orası meçhul!

Ekip sırasına girip sahneye gireceğimiz yere gelince, bu işin bir şaka değil gerçek olduğunu daha iyi anladım. Allahtan grubun içerisinde oynuyorum, bireysel oyunlar ve figürler de yok. Yapılan anonstan sonra davul zurna çalarak sahneye girdi, ekip şefinin komutuyla daha önce çalıştığımız gibi bağırarak Lorke oyunuyla sahneye adım attık.

Sahnedeki parlak ışıkların altında kalınca, bir anda hiçbir şey göremez oldum. Güya beni seyretmeye gelen bizimkileri görmeye çalışacaktım ama nerde? Spotlardan gözümüzü bile açamıyoruz, sadece heyecanla yanımızdaki kişiyi ve ekip şefinin komutlarını dikkatle takip etmeye çalışıyoruz.

İlk oyunun sonunda sahnede ip gibi dizilmeye çalışıp komutla oyunu bitirdik. Alkış sesleriyle birlikte bizi seyredenleri, parlak ışıklar altında hiç göremeden sadece karşıya baktık. Kısa bir süre sonra davul ile zurnanın tekrar çalmasıyla ekip şefi oyuna başlama işaretini verdi. Daha önce çalışılan oyunlar ardı ardına devam etti. O arada verilen komutlara uygun hareket etmeyenler, bel kuşakları çözülenler oldu ama yapılacak pek bir şey de yok. Oyun oynayarak sahneyi terk ettiğimizde, heyecandan ve yorgunluktan hepimiz kan ter içerisindeydik.

Sahnede geçen her saniye sanki uzun bir zaman dilimi gibiydi. Kendimce muhteşem bir şey yapmıştım, ben beni o sahnede bir anda aşmıştım.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s