Susuz günler

1970’li yılların başında yazları, İstanbul’da evlere şehir şebekesinden verilen su gerçekten de çok kısıtlıydı. Evlere günde ancak bir kaç saat su veriliyordu ama basınç düşük olduğu için su üst katlara kesinlikle çıkmıyordu.  O zamanlarda apartmanlarda büyük su depoları ve hidroforlar olmadığı için gece yarılarına kadar apartmanların bahçelerinde herkes çeşmelerin başında nöbette bekliyordu. Su bidonları ve kovalar gece olunca, hemen bahçede musluğun önünde sıraya konuluyor, her daireden bir kişi de aşağıda çeşmenin başında beklemeye başlıyordu.

Çeşmeye şebekeden su geldiği anda, bahçede hemen hareket başlıyordu. Aşağıdan kapının zili çalındığında, yataklarımızdan otomatik olarak hemen fırlıyoruz, kalkıp hızla giyiniyoruz. Aşağıya bahçeye inip, annemin yanında beklemeye başlıyoruz. Sırayla dolan kaplar taşınıp, yukarıda büyük leğenlere boşaltılıyor sonra tekrar aşağıya bahçeye iniliyor. Önce el yüz yıkadığımız, musluklu büyük bidon dolduruluyor. Ardından bu hareket diğer tüm kaplar dolana kadar veya su kesilene kadar devam ediyor.

Bazen su taşımaktan şikâyet ediyoruz ama annem bu duruma bizden daha çok üzülüyor. O da çocuklarının uykularının, gecenin bir yarısında bölünmesini hiç istemiyor ama yapabileceği başka bir şey de yok. Beş kişilik bir ailenin banyoları, bulaşığı, çamaşırı, tuvaleti ve temizliği hep bu kaplarda biriktirilen sulardan karşılanıyor.

İçecek su için ise evde ayrı bir senaryo yaşanıyor, o bizim işimize daha çok geliyor. İçecek suyumuz azaldığında, akşamları yemekten sonra saat sekiz gibi Kuyubaşı’nda Kayışdağı suyunun aktığı çeşmeye, bidonları sıraya koyuyoruz. Bütün mahalle düzenli olarak bunu yaptığı için her gidişimizde orada kuyrukta bekleyen mahalledekilerden bir kaçına rastlıyoruz. Su sırasında, araya kaynak olan çok kişi olduğu için sık sık kavga da çıkıyor. Her şeye rağmen o su hiç kesilmiyor, her zaman bidonlarımızı doldurup eve öyle dönüyoruz.

kenan çelikman
Görsel: Kenan Çelikman

Çeşmenin karşısında yeni açılan Kerem Pastanesi önünde, büyüklerimiz orada oturan genç kızlara uzaktan cilveli bakışlar atıyorlar. Bazen cesaret bulup gidiyorlar, onlarla birkaç laf da konuşuyorlar ama bu konuşmanın yankıları aralarında bazen günlerce sürüp gidiyor. Ben bir köşeden konuşmaları ilgiyle takip etmekten başka bir şey yapamıyorum.

Kerem Pastanesinde yapılan lezzetli supangle herkesin favorisi ama sadece o. Ne zaman cebimizdeki paralar ortaya çıkarılsa, ancak iki üç kişilik supangle parası denkleştirilebiliyor. Her gece çeşme başında en az sekiz kişi oluyoruz, hesap da bu nedenle, bir türlü tutmuyor.

Yine o gecelerden birinde, bu önemli supangle konusu büyüklerimiz arasında tartışıldı ve bir karara varıldı. Gidip orada pastanede oturulacak, ciddi olarak iki supangle ve sekiz kaşık istenecek. Bunu da gülmeden büyüklerden ciddi görünüşlü, sözü dinlenecek biri anlatacak. Yapılan görüşmeler sonunda bu kişinin kim olacağı da kararlaştırıldı, bizim Kayserili ev sahibinin ortanca oğlu Fuat Ağabey, gelen garsonla konuşacak.

Çeşme başında bizim bidonlara sıranın gelmesine epeyi bir zaman olduğu için, Kerem Pastanesine hep birlikte girip bidonları da görebileceğimiz bir masaya oturduk. Garson, fazla gecikmeden masamıza gelip kibarca sordu

“Buyurun ne istersiniz?“

Hepimiz daha önceden kararlaştırıldığı gibi, büyük bir ciddiyetle susup bekledik.

Fuat Ağabey, kibar ve nazik bir ifadeyle ona cevap verdi.

“İki supangle ve yanında da sekiz de kaşık rica edeceğiz.”

Garson hepimize dikkatle baktıktan sonra,

“Peki, efendim,” diyerek yanımızdan ayrıldı.

O gittikten sonra, masa doğal olarak büyük bir kahkaha seli patladı.

Kibar garson biraz sonra tepsi ile masamıza geldi, elinde iki tane supangle ve iki de kaşık var. Geriye kalan kaşıkları soramadan da hemen yanımızdan uzaklaştı. Aramızdan atik ve uyanık davranan iki kişi, kaşla göz arasında o supları götürüverdi. Geriye kalanlar ise ceplerinden eksilen paralarla baş başa kaldı.

Bu su probleminin tam ortasında benim akvaryum isteğim depreşti, çünkü Kelle Bülent bu işle uğraşıyor. Kendisi Kadıköy’de ki akvaryumculara balık üretip satıyor. Evlerinde doğal olarak, bir sürü akvaryum var. İsimlerini öğrendiğim uzun tül kuyruklu Japonlar ile asil Melek balıkları onun özel ilgi alanı!

Kelle Bülent, İTÜ Makine Mühendisliği bölümünde okuyor, ben de daha ortaokul üçteyim. İkimiz de konuşmayı değil sadece hareketi sevdiğimiz için gayet iyi anlaşıyoruz. Bülent’le akvaryumlardaki balıklara bakmaya, onun arada sırada bana balıkların üretilmeleri ve büyütülmeleriyle ilgili olarak anlattıklarını dinlemeye bayılıyorum. Çok zor eş tutan Melek balıklarının, yumurtalarını yapıştırmaları için, akvaryuma kırık bir plak parçası koyması bana göre inanılmaz bir yaratıcılık. Bu arada Kadriye Hanım Teyze ile Fehmi Amca da onlara çok sık gittiğim için benden herhalde artık bıkmışlardır.

Kelle Bülent’le akvaryum balığı konusunda bu kadar fazla teşviki mesai de bulununca, ben de heveslenip akvaryum alıp balık yetiştirmek istedim. Annem, suyun yeterince olmadığı bir ortamda böyle bir şeyin zor olacağının farkında! Akvaryumun temiz tutulması, belirli aralıklarla yıkanıp tekrar doldurulması hep suyla ilgili şeyler.

Genellikle bir şey istemediğim için annem bu sefer beni kırmadı. Bir Cumartesi öğleden sonra Kadıköy’den otobüse binip, Üsküdar Doğancılarda oturan Hediye Teyzeye gittik. Evlerinin yakınlarında akvaryumcu varmış. Oradan elli santim büyüklüğünde küçük bir akvaryum satın aldık, motorunu, üst ışıklığını da unutmadık. Babam, böyle şeyler için para harcayacak adam değildir. Akvaryumcuya ödediği paraların ona önceden annem tarafından verilen göz nuru dikiş paraları olduğunu gayet iyi biliyorum.

Aslında annemin çevredeki kadınlara diktiği elbiseleri eğer kendileri gelip almazlarsa, onlara ben götürüyorum. Annemin bir bohçaya özenle katlayıp sardığı elbiseyi ben teslim ettiğimde genellikle bahşiş de alıyorum. Bu getir götür işine benden başka talipli de olmadığı için evde rakibim de yok. Annemin dikiş için ihtiyacı olan malzemeleri de Nur Tuhafiyeden ben gidip alıyorum. Verdiği kumaş örneğine göre ibrişim sardırmak, düğme, agraf ve diğer malzemeleri alıp gelmekten hiç üşenmiyorum.

Eve getirdiğimiz akvaryumu büyük bir hevesle yıkadık. Gerçi annemden suları harcıyoruz diye çok azar işittik ama başka çaremiz de yok. Salonda küçük sehpanın üzerine koyduğumuz akvaryumu akşam suları taşırken çeşme suyu ile doldurdum. Sudaki klorun gitmesi için iki gün motoru çalıştırarak onu havalandırdık.

Her şey hazır olunca bir hevesle Kadıköy’e gidip Reis Akvaryumdan özenerek Melek balıklarından birkaç tane aldık. Akvaryumda onlar salınarak yüzerken bizler de büyük bir gururla onları seyrettik. O gün eve babamın bir akrabası bize kalmaya gelince, balıklarımızı ona da gururla göstermek için akvaryumun ışıklarını yaktık ve termostatı olmayan ısıtıcısını da suyun ısısı biraz yükselsin diye fişe taktık. İlerleyen saatlerde akvaryumun ışığını kapatıp bizler de yattık.

IMG_20190830_224711

Gece su taşımak için kalktığımda ilk işim gidip balıklara bakmak oldu. Bütün balıklar suyun yüzünde yan dönmüş yatıyorlar ve su da fokurdayarak kaynıyor. Gece sevinç ve heyecanla o su ısıtıcısının fişini çekmeyi unutmuşuz ve su da kaynamış. Hem ısıtıcıyı fişinden çektim ama artık iş işten geçmişti, haşlanmış olan balıkları kepçeyle aldım, onları yiyemeyeceğime göre götürüp çöpe attım.

Kendimi toparlamam çok uzun sürmedi, akvaryumu boşaltıp suyunu da dökemeyeceğime göre yeniden balık almaya karara verdim. Halının altında biriktirdiğim bahşişlerden geriye kalanlarla, gidip fiyatı daha ucuz ve bakımı kolay olan küçük balıklardan satın aldım. Birkaç da canlı bitki ile pul gibi olan yemden de küçük bir kutu almayı unutmadım.

Gizlice biriktirdiğim bütün harçlıklarım da bu şekilde sizlere ömür oldu, ama ben bu işi yatırım olarak görüyorum. Balıklar yavrulayacaklar, ben de onları Kelle Bülent gibi satıp bolca para kazanacağım.

Kelle Bülent, balıkları beslemek için gereken canlı yemlerin bazılarını da gidip kendi buluyor. Yağmurlu bir haftanın sonunda Kelle Bülent, bana Merdivenköy’e gideceğini söyledi, oradan su piresi toplayacakmış. Su pireleri de su içinde zıplayarak yüzen ve balıkların çok sevdiği bir canlı yem türü. Akvaryum konusunda aşırı ilgili olduğumu görünce, bana da gelir misin diye sordu. Bu teklifi hiç düşünmeden kabul ettim. Oraya daha önce hiç gitmedim ve hem su piresi yakalamayı hem de Skoda otobüslerin tabelalarında gördüğüm Örnek Mahallesini çok merak da ediyorum.

Kelle Bülent’in annesinin kaçmış ince çoraplarından yaptığı kepçelerini ve ağzı kapaklı su kaplarını alarak yola çıktık. Durakta bir süre bekledikten sonra ilk gelen Merdivenköy, Örnek mahallesi otobüsüne bindik. Otobüsten son durakta inince, onu takip ederek çöplüklere doğru biraz yürüdük. Yağmur suyunun biriktiği geniş alanlarda, çöplerin de etkisiyle su pireleri hızla ürüyor. Elimizdeki kapları temiz görünen yerlerden su ile doldurup, kepçeleri büyük su birikintileri içinde gezdirdik. Kısa zaman içinde çok fazla su piresi, elimizdeki kapların içine konuldu. İşimiz bitince yine yürüyerek otobüs durağına geldik ve gelen otobüse binip, tekrar geriye mahalleye döndük.

O su birikintileri içinde çok fazla su yılanı da bulunuyor. Kelle Bülent, oraya tek başına gittiğinde onlardan bir tanesini yakalayıp getirmiş. Onlara uğradığım zaman, küçük akvaryumlardan birisinin içine koyduğu yılanı bana da gösterdi. Boyu yarım metre civarında, orta parmağım genişliğinde ve soluk renkli bir şey.

Onu tutup eline alınca, sıradan bir şeymiş gibi sordu.

“Yılandan korkmuyorsun değil mi?”

Aslında ödüm kopmasına rağmen sakin görünmeye çalışarak cevap verdim.

“Yok canım, daha neler.”

Bunun üzerine Kelle Bülent elinde tuttuğu yılanı, aniden pantolonumun cebine koyuverdi. Ona korktuğumu belli etmemek için umursamazca davranmaya çalıştım, ama heyecandan sesim soluğum kesildi. O yılanı bir iki dakika kadar daha cebimden almasaydı, pantolonumu hiç düşünmeden aşağıya indirecektim.

Yanlış hatırlamıyorsam Bülent’in bir akvaryumun içine koyduğu o yılan, gece evin içerisinde kaçmış. Kelle Bülent onu bulana kadar ev halkı bir süre uyku uyumamış.

Gereğinden fazla ilgi gösterdikçe büyüyüp irileşen balıklarım da, rahatlıktan mıdır nedir bilmiyorum ama üremeyle ilgili bir hareket yok. Ne yumurtluyorlar ne de yavruluyorlar.

Doğruca bu işin büyük ustası olan Kelle Bülent’e gittim ve ona safça düşüncemi söyledim.

“Bizim balıklar yavrulamıyorlar, kısır galiba!“

Kendimi bildim bileli Re söyleme özürlü olduğum için, söylediğim o kısır lafını kısıl anlayan Kelle Bülent, lakabımı hemen Kısıl diye koydu. Ondan sonra beni hep öyle çağırdılar. Kısıl aşağı, kısıl yukarı. Derdimi çevremdeki insanlara bir türlü anlatamadım.

4 comments

    • Bizim mahalleden Baykuş Bülent yazılarıma yorum yapmış.
      “Bizim mahalleyi tam anlatamamışsın ,,tam anlatsan bir dizi olurdu .”
      Ben de hemen bir cevap yazdım.
      “Sadece hatırladıklarımı yazıyorum, üstelik mahalleyi tam olarak anlatma derdim yok ki. Belki sen gerektiği gibi anlatıp mahalleyi dizi haline getirirsin. Hadi bir gayret, başla yazmaya!”
      Bu sözlerime çok alınmış.
      “Benim bir iddiam yok ki , alay eder gibi cvp yazmana da hiç gerek yok .sana kolay gelsin . yakıştıramadım sana …
      İnsanlar eleştirebilme hakkına sahip ama ben yazınca olmuyor. Yine de üzüldüm ve cevap yazdım.
      “Alay etmek aklımın ucundan bile geçmedi ama sizler benim mahalle tarihini yazdığımı zannediyorsunuz. Yok böyle bir şey ve hatırlayıp anlatabildiğim bu. Yazdıklarımda alınacak hiç bir şey yok, fazlasını bilsem zaten yazarım.”
      Ben mahalledeki en küçüktüm, onların yaşadıkları ile benim hatırladıklarımın arasında fark olmasından daha doğal bir şey de olamazdı.
      Bu arada Hindi Ertuğrul ile Kelle Bülent Kız kardeşimin cenazesine 45 yıl sonra geldiler.

      Liked by 1 kişi

      • Ben de şimdi bir yazınızı okurken bunları düşünüyordum da rahatsız etmeyeyim diye yazmamıştım. Diyecektim ki, bu anlattığınız abiler bilse keşke, ne güzel yazılı anı olur onlar için de, sevinirler.

        Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s