Dolabın üzerinde gözüme çarpan tozlu tenis raketlerini aşağıya indirince merakla açıp baktım, onları uzunca bir zamandır elime almadığımın farkındayım. Raketi elime aldığımda avucuma bulaşan zamkları ve mavi boyaları görünce yüzümü buruşturdum. Raketlerin el tutma yerlerine sarılan yapışkanlı geniş bantlar artık çürüyüp zamklarını dışarıya kusmuşlar.
Sanki yeniden oynayacakmışım gibi onları atmaya kıyamamıştım ama bu kilomla ve göbeğimle kortta sağdan sola, arkadan öne iki defa koşsam eminim öylece yığılıp kalırım. Bu işler artık benden çoktan geçmiş, hayatım otuz seneden fazladır bilgisayar başında oturarak geçtiği için eklemlerde oluşan kireçlenme eğilip kalkmamı da zorlaştırıyor.
Artık hayatımın içinde ömrünü doldurmuş olan raketleri büyük bir torbaya koyup kapının dışına bıraktım. Her şeye rağmen o ilk raketi aldığım günleri hatırlayınca ister istemez gülümsedim. Bizim için hayati öneme sahip olan su konusu aklıma geldi.
Feneryolu’nda oturduğumuz evde, senelerdir büyük bir su problemi yaşanıyordu. Şehir su şebekesinden yeterince su gelmediği gibi oturduğumuz apartmanın bir su deposu da yoktu. İşten eve terli bir şekilde geldiğimde, sular akmadığı için bir banyoya girme şansım bile olmuyordu. İstanbul’un en özel semtlerinden biri olan Feneryolu’nda böyle bir durum ile karşılaşmak, hem içler acısı hem de çok komik bir durumdu.
Görsel: Feneryolu Aden Tenis Kulübü
Derken evimizin karşısındaki yıllardır top oynadığımız, hatta büyük Kırlangıç balığını birlikte yakaladığımız Orso Cem’le çıtalı uçurtma uçurduğumuz sahaya, büyük bir tenis kulübü açıldı. Akaryakıt tankı gibi metalden kocaman bir su deposu da, vinçlerle bizim balkondan rahatça görebileceğimiz sahanın bir kenarına indirildi. Hiç yoksa dört tane toprak kort yapıldı, kulüp binası, dinlenme alanları derken faaliyete de geçti.
Kulübe gelenler güzelce tenisini oynuyor, banyosunu yapıp oradan ayrılıyorlar. Ben o büyük su deposuna, her gün kedinin ciğerci dükkânının camından içeriye bakması gibi, balkondan gıptayla bakıyorum. Sıcak yaz günlerinde karşımızdaki tenis kulübü ile oradaki büyük su deposu, bana sanki sürekli olarak göz kırpmaya başladı.
Bir gün evimizin önünde 1979 yılında tanıştığım bir arkadaşıma rastlayınca, bir şeyler hızla değişti. Kendisiyle Spor Sergi Sarayında ilk tanıştığımızda, akrep burcundan olduğumu öğrenince kesinlikle arkadaş olamayacağımızı söylemişti. Hayatta gerçekten büyük konuşmamak gerekiyormuş, biz sevgili olmadık ama o yıldan beri görüşürüz.
İşte boğa burcundan olan bu arkadaşım, yeni açılan tenis kulübüne devam ediyormuş, bir hocadan da özel tenis dersi alıyormuş. Ders bitiminde de duşunu alıp, orada bulunan kafede de keyifle çayını kahvesini içiyormuş. Ben tenisi geçtim, keyifle duş alayım bu bana yeter, gerisi sadece fantezi olur.
Arkadaşım, tenis dersi almak ve kortlardan yararlanmak için kulübe üye olmak gerekmediğini söyleyince konuyu biraz daha kurcaladım. Tenis dersleri veren hocanın aldığı ücreti ve tenis oynamak için gereken kıyafet ve malzemenin ne kadar tuttuğunu yaklaşık öğrendim. Aslında ödeyeceğim bedel öyle az buz bir şey değil.
Konuyu birkaç gün düşünüp sonunda gözümü karartıp, bir karara vardım. Tenis kulübüne yazılıp orada bir hocadan tenis dersi alacağım, böylece hem sosyal bir ortama gireceğim hem de çok daha fazla banyo yapabileceğim.
Aslında, ‘Hamama gidip yıkanmak gibi çok daha ucuz bir yol varken neden böylesine masraflı, aptalca bir yolu seçmeye karar verdim?’ diye kendi kendime de sormadım değil. Sorunun cevabı bence çok basitti, benim hamam kültürüm yoktu. Ömrüm boyunca etrafta bulunan hamamlara da yıkanmaya gitmemiştim. Sadece askerde bölükçe hamama gidiyorduk, onda da çıplak değil donumla yıkanmam konusunda uyarı almıştım.
Görsel: Feneryolu Aden tenis kulübü
Hiç vakit geçirmeden arkadaşımı arayıp tenis kulübünde ders veren hocaları öğrendim. İlk fırsatta da gidip onlarla yüz yüze konuştum. Haftada üç gün, birer saat tenis dersi alacağım. Sadece ders aldığım için tenis kulübüne üye olmama gerekmiyormuş.
Doğal olarak ders alacağım hocanın tavsiyesiyle, tenis kıyafeti aldım, raket ve toplar ısmarladım. Her şey hazır olunca da hocadan tenis dersleri almaya başladım. Forehand vuruşları ile başlayan dersler, backhand ve servis atışları ile öylece devam etti. Öğrenme tutkum her zaman olduğu gibi burada da kendisini gösterince hızlı yol aldım. Bu arada suya hasret olan vücudum da resmen bayram etti. Gün aşırı banyo yapmak bile ne kadar güzel bir şeymiş. Pahalı filan ama keyfime de diyecek yok.
Allahtan birkaç ay sonra oturduğumuz binaya büyük bir su deposu yapıldı da, bu fazla masraflı banyo işi böylece son buldu. Depoya konulan hidrofor yardımıyla, evimizde her zaman basınçla gelen su var. Biz de fazla gecikmeden, evimize gazla çalışan bir şofben aldık. Artık her dakika sıcak akan suyumuz var, elimizi bile artık sıcak su ile yıkıyoruz.
Bu olayın üzerinden seneler geçti ama su konusu benim için hassasiyetini kesinlikle kaybetmedi. Suyun boşa akıtılmasına gönlüm hiçbir zaman razı olmuyor, kombiden sıcak su gelmesini beklerken bazen akan suyun altına muhakkak bir kap koyup o suyu daha sonra çiçeklere dökmek için veya başka şeyler için biriktiriyorum.
Karım bu duruma farklı bir gözle baksa da ben cimri biri olmadığımı biliyorum. Ben elimde para olduğunda kullanmayı severim ama olmayınca da hesabıma bakmayı önemserim. Su konusu ise benim için başka bir şey, susuzluk çektiğimiz günlerin bende yarattığı bir refleksle her şeyi az su kullanarak, boşa su sarf etmemekle işlerimi görmeye çalışıyorum. Belki de her şey tekrar susuz kalma korkusunda gizlidir.
Çok yürekli bir hikaye ve gerçek olmasından dolayı çok güzel,paylaşım için teşekkürler.
BeğenLiked by 1 kişi
Güzel yorumunuz için teşekkürler. Bilmenizi isterim ki size yorumlar yazmasam da yazılarınızın sıkı takipçisiyim.
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkür ederim.
BeğenBeğen
Merhaba Gürcan Bey; Su meselesi hayli pahalıya mal olsa da her şekilde işe yaramış. Ben de hiç su ziyan etmem. Allahtan bahçemiz var, yoksa sebze suları sadece tuvalete dökülürdü. Askeri lojmanda sular kesik olduğunda kapıya gelen römorktan kovalarla suyu 4 kat yukarı taşımışlığım vardır. Yaşanmışlıklar güzel oluyor e anlatımda güzel. İyi geceler…
BeğenLiked by 1 kişi
İyi akşamlar Alev Hanım, öncelikle güzel yorumunuz için minnettarım. İnanın şu su meselesi en hassas olduğum konudur, İstanbul’da çok çektik, biz de dört kat yukarıya su taşırdık. Uzun yıllar bir kova suyla başımıza tasla su dökerek yıkandık. Bunların ne kadar önemli olduğunu yaşamayanlar bilemiyorlar. Boşa akan suya ben de hiç dayanamıyorum. Bu arada fotoğraftakiler hâlâ vedalaşamadığım o günlerde aldığım kendi raketim. Selam ve sevgilerimle…
BeğenLiked by 1 kişi