Eziyetin komedi hali-Yokuşa tırmanış

Şarköy June 2007 017

Hasta nakil ambulansı, şoförün söylediği gibi saat yedide kapının önündeydi. O sırada uyanık olan komşumuz Tuna Ağabeyin de yardımıyla, üçümüz dedeyi sedye ile ambulansa yerleştirdik. Her şey hazır olunca hiç beklemeden yola çıktık, karımla anneanne işlerini bitirip daha sonra yola çıkacaklar.  Şoförle çok fazla konuşmadan Tekirdağ’ı geçip, YeniÇiftlik’te bir benzincide kısa bir mola verdik.

İlk işimiz kapıyı açıp ambulansın arkasında yatan dedeyi yoklamak oldu. Sadece karnı çok acıkmış ne zaman kahvaltı edeceğini merak ediyor, bunun dışında görünen herhangi bir problem yok. Ambulansta klima da olduğu için yattığı yerde terlemeden keyifle uyuyarak gidiyor.

Benzincinin marketinden hem bize hem de dedeye gerekebilir düşüncesiyle birkaç tane küçük su alıp, vakit geçirmeden tekrar yola koyulduk. O arada telefonla konuştuğum karım, biraz önce Tekirdağ’ı geçtiğini, Şarköy Çiftliğin yerinde mola verdiğini belirtti. Şimdilik program problemsiz bir şekilde yürüyor.

Saat on buçuğa doğru Mahmutbey’de, otoban gişelerinden çıktıktan sonra Aksaray’a ve oradan birinci köprüye saptık. Çok geçmeden de Altunizâde’de, Marmara Üniversitesi hastanesinin Acil Servisinin önünde durduk. Sedye ile dedeyi Acil Servisin içine taşıdıktan sonra, ambulans şoförünün ücretini verip teşekkür ederek onu gönderdim.

Hasta trafiği çok yoğun olan hastanede, önce dedenin Acil Servis’e giriş işlemleri için koşturdum. Kayıt işlemleri tamamlanınca, ortopedi uzmanı doktorun poliklinikten muayene etmek için gelmesini bekledim. Çok geçmeden de karım ile anneanne de Acil Serviste yanımıza geldi.

Karımın ve anneannenin söylenmeleriyle geçen bir saat beklemeden sonra uzman doktor geldi. Hastayı muayene ettikten sonra yeniden röntgen çekilmesinde ısrarcı oldu. Anladığım kadarıyla görüntülerin buradaki bilgisayarda bulunmasını istiyor.

Karımla anneanne kenarda oturup bir parça dinlenirken, Acil Servis’ten görevlendirilen bir hastabakıcı ile birlikte sedyeyi iterek yola çıktık. Asansörle iki kat aşağıya indikten sonra uzun koridorlar geçip röntgen servisine geldik. Hastabakıcı oradaki görevliye elindeki evrakları iletip yanımıza geldi, birlikte güneş ışığı bile görmeyen kapalı bir koridorda duvar kenarında sıramızın gelmesini bekledik.

Dedenin ismi okununca, sedyeyi görevliyle beraber iterek röntgen odasına aldık. Sedyeyi röntgen masasının yanına iyice yaklaştırdık. Hastabakıcı benden diğer tarafa geçmemi istedi. Sedyenin üzerindeki çarşaf yardımıyla, dedeyi masanın üzerine çekerek alacağız. Zayıf biri olsa bu iş çok kolay olacaktı, ama kendisi maalesef yüz kilodan fazla.

Tabii o anda yapılabilecek pek bir şey de yok, onu röntgen masasına almak zorundayız. Dedenin düşeceğim korkusuyla panikleyip ellerime sarılmasına rağmen onu altındaki çarşafla birlikte masaya çekmeye çalıştım. Sonunda hem benim hem de hastabakıcının gayretleriyle onu röntgen masasının üzerine aldık.

Hastabakıcı sedye ile dışarıya çıkarken, röntgen uzmanı beni hastaya yardımcı olmam için orada durdurdu ve bana dedeyi nasıl tutacağımı gösterdi. Üzerimde beni radyasyondan koruyacak herhangi bir önlük olmaksızın, dedeyi bana gösterildiği şekilde tutup yanında bekledim. Uzmanın içerden verdiği komutlara göre dedeyi çevirip, röntgenlerinin çekilmesini sağladım.

Hastabakıcı sedye ile tekrar içeriye girdiğinde, röntgen işimizin bittiğini anlamış oldum. Dedenin paniği ve korku dolu bağırışları eşliğinde, çarşafların kenarından sıkıca tutarak onu zar zor röntgen masasından sedyeye aktardık.

Benim belim herhalde bu kadar zorlamaya çok dayanmayıp, yakında bir yerlerden su koyuverecek. Ömrüm boyunca bir gün içerisinde, bu kadar ağırlığı üst üste kaldırmadım. Ağırlığın yarısını yüklensem bile elli kilo öyle basit bir şey değil. Dünden beri aldığım radyasyon da işin tuzu biberi. Bu gidişle yakında, ışıl ışıl parlamaya başlayacağım.

O arada dedenin sesinin çok fazla çıkmadığı cicim saatleri de maalesef sona erdi. Korkmaya ve o panikle de bana bağırıp çağırmaya başladı. Alttan alıp söylediklerini ve küfürlerini duymamaya ve sakin olmaya çalışıyorum ama o da hiç susmak nedir bilmiyor. Biz karımla resmen yandık hem de ne yanış!

Röntgenden getirdiğimiz diskteki görüntüleri, Acil Servis’te bilgisayarda inceleyen ortopedi uzmanı, dedenin hep dediği gibi sonunda mukni oldu. Elindeki evraklara kendince bir şeyler çiziktirdikten sonra nihayet bizlere bir açıklama zahmetinde bulundu.

“Hastanın kalçasında kırık var, ameliyat edilmesi gerekiyor. Hastaneye yatış işlemlerini gidip hemen yaptırın.”

Biz bütün bunları dünden beri zaten biliyoruz ama bir ortopedi uzmanın bunu kendinden emin bir şekilde söylemesi tabii başka bir şey. Resmen aklımızla alay ediliyor.

Görevlilerin öğlen yemek ve mola saatinin geçmesini beklerken, etrafa sorup hastaneye yatış işlemlerinin nasıl ve nerede yapılacağını öğrendim. Anneanne sedyenin yanında beklerken biz de kafeye gidip bir şeyler atıştırdık ve kahve içtik.

Öğlen molası bittiğinde elimde evraklar ve dedenin sağlık karnesiyle, ilgili ofisi bulup hastaneye yatış işlemlerinin yapılması için başvurdum. Gerekli işlemler tamamlanınca tekrar Acil Servis’e dönüp, bizimkilerin yanına geldim.

Orada görevli olan Acil Servis doktoru getirdiğim hastaneye yatış evraklarını inceledikten sonra kararını verdi. Yanımıza röntgene beraber gittiğimiz hastabakıcıyı katıp bizi ortopedi bölümüne yönlendirdi. Sabahın köründen beri devam eden bu koşturmanın, şimdilik sona erdiğini düşünerek bir parça rahatladım.

Acil servisten dışarıya çıkarken, ‘herhalde bu binada asansörle üst kata çıkacağız,’ diye içimden geçirdim. Meğer ne kadar yanlış düşünmüşüm. Gerçeğin benim düşündüğüm gibi olmadığını çok geçmeden acı bir şekilde anladım.

Sedyeyi birlikte ittiğimiz hastabakıcı, nereye gideceğimizi de anlattı.

“Yan tarafta hastaneye ait ikinci bir bina var, şimdi onun beşinci katına gideceğiz. Ortopedi bölümünün odaları orada!”

Sohbet devam ederken hastanenin giriş bölümünün sonundan başlayan, hafif eğimli ve uzun olan bir koridora sedyeyi iterek girdik. Bu alan belli ki sonradan eklenmiş, camdan yapılmış yan duvarlardan öğlende karımla bir şeyler atıştırdığımız kafe görünüyor. Metalden yapılmış olan uzun koridoru geçince, dik eğimli ve virajlı bir rampayı karşımda görünce ne düşüneceğimi bilemedim. Her şey resmen şaka gibi! Gözlerime inanamıyorum, bir hastane içerisinde böyle bir bağlantı yolunun olması akıl alacak gibi değil ama gerçek.

Ben önden çekerek, hastabakıcı da arkadan iterek, Ağustos sıcağında dedenin üzerinde yattığı ağır tekerlekli sedyeyi rampa yukarı yavaşça ilerlettik. Bu sıcakta her yanımdan resmen ter fışkırıyor, sabahtan beri üzerimde bulunan tişörtüm ve çamaşırlarım daha şimdiden sırılsıklam oldu. Sürdüğüm deodoranta rağmen kim bilir dışarıdan nasıl kötü kokuyorumdur.

Güçlükle çıktığımız dönüşlü rampanın bitiminde, küçük bir koridoru geçmeye başladığımızda derin bir soluk aldım. Bundan sonra asansörle karşılaşmayı beklerken, tekrar benzer bir rampa ile karşı karşıya gelince gözlerim fal taşı gibi açıldı. Yok, artık yahu, daha neler!

Burada, herhalde hastaneler arası sedye kros yarışları yapılıyor olmalı.

İyi ki daha yola çıkmadan, hastabakıcının cebine üç beş kuruş sıkıştırmışım. Adam pes edip beni bırakıp bir gitse, orada öylece kalırım. Ben tek başıma ne Ortopedi servisinin yolunu bulabilirim ne de yüz kilodan fazla olan ve sürekli olarak ahlayıp inleyen, üstelik durmadan söylenip küfür eden dedeyi iki adım ileri götürebilirim.

Sedyenin diğer tarafındaki hastabakıcı eminim içinden bana bakıp gülüyordur, ama bu benim çok da umurumda değil. Sabahın beşinden beri ayakta olunca, gerçekten çok yoruldum. Hastabakıcı, benim bitkin halimi görünce soluklanmam için kısa bir mola verdi, o arada bana hastaneyi anlatmaya başladı.

“Hastaneye ait ilk binada poliklinikler ve tetkik merkezleri, gittiğimiz arkadaki binada ise servisler var. Ameliyathaneler ile yoğun bakım da orada yer alıyor.”

“İlginç bir yerleşim düzeni!”

“Öyle! Bu iki bina aradaki kot farkı nedeniyle gördüğün gibi koridor ve rampalarla birbirine bağlanmıştır.”

Hiç görmez olur muyum?

Üstelik her saniyesini de yaşadım. Hem dedenin sedyesini dikkatle tutmaya hem de kaymamaya çalışırken, her metre bana o kadar uzun geldi ki anlatamam.

Soluklandıktan sonra tekrar harekete geçtik, ikinci rampayı da aynı şekilde zorlukla geçtikten sonra kısa koridorun sonunda bulunan asansörün önünde durduk. O anda nasıl sevindiğimi anlatamam, yani utanmasam sarılıp asansör kapısını öpeceğim.

Beşinci katta asansörden inip ortopedi servisi yazan kapıdan içeriye girdik.  Hastabakıcı ile birlikte dedeyi altındaki çarşaflardan tutup, bağırışlar arasında oradaki servise ait başka tekerlekli bir sedyeye aktardık. Ben nefes almaya çalışırken, Acil Servis’in hastabakıcısı sedyesini alıp beklemeden yanımızdan ayrıldı.

Ben oradaki bir iskemleye çöküp öylece kaldım, terimi silip dinlenmeye çalışırken, karım ile anneanne de bize yetiştiler. Hastanın servise yatış işlemleri yapılırken, anneanne orada görevli olan doktordan eğer müsaitse tek kişilik bir odayı istedi. Arkadaşı Nahide Hanımın ayağını kırdığında, burada tek kişilik bir odada kaldığını belirtti.

Onun bu hastaneyi neden tercih ettiğin şimdi çok daha iyi anladık, çünkü o kendini beğenmiş süslü seksenlik latifeyi birkaç yıl önce burada ziyarete gelmiştik. Biz dün akşamüstü Şarköy devlet hastanesinde uğraşırken onlar muhakkak kendi aralarında konuşmuş olmalılar. Karım hastane tercihini sorduğunda hiç tereddüt etmeden bu hastaneyi söylemişti.

Hastanedeki Ortopedi servisinde gerçekten de bir kişilik boş bir oda varmış. Bu odanın bir hastaya tahsis edilmesi için ek bir ücret vermek gerekiyormuş. Anneanne hiç tereddüt etmeden, kendisine söylenen ücreti kabul etti. Bulunduğumuz koridorun en sonunda yer alan oda, böylece dede için ayrıldı.

Hikayenin devam bölümü:Eziyetin komedi hali-Birinci perde

One comment

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s