İnsanın şansı bir kere dönmeye görsün, yıllar gelip geçse de olmadık terslikler ve belalar yine gelir kişiyi bulurmuş. Bir şey yapmaya gerek yoktur, eğer basiretiniz bağlanmışsa ve bir olayı yaşayacaksanız oturduğunuz yerde bile onunla karşılaşırsınız. Sizleri bilmem ama böyle bir durumu bizzat yaşadığım için, bu sözler benim gözümde derin bir anlam ifade ediyor.
Seksenli yılların sonunda nihayet uzun eğitim döneminin sonuna geldim. Sınavlarımı ve tezimi başarıyla tamamladım, önemli bir akademik bir unvan kazandım. Artık okuldaki son günlerim, birkaç gün sonra bir bankada işe başlayacağım. Okulumuz o zamanlar Rumelihisarı Üstü’nde bulunan bir binada eğitim görüyor.
İşletme Fakülte’sinin kütüphanesindeki çalışanlar ile gide gele samimi olunca, orası benim için sıkılmadan gidip gelinecek bir mekân haline de geldi. Çalışmaya başlayınca hafta sonları dışında zamanım olmayacağı için gırgır yapmak için okula gitmek istedim.
Öğlene doğru okulun kantinindeydim, birkaç saat muhabbet sonrasında yola çıkmadan kütüphaneye de uğradım. Orada çalışan memurlarla biraz sohbet ettikten sonra, boş bir masaya geçip oturdum. Alışkanlıkla oraya yeni gelen kitap ve dergileri alıp incelemeye başladım. Araştırma yapmak, bir şeyleri takip etmek başka bir şeydir. İşiniz hiçbir zaman bitmez ve sürekli o yolda karşınıza çıkacak yenilikleri görüp öğrenmek istersiniz.
Ben de önümdeki dergileri karıştırırken öylece dalıp gitmişim. Bir ara gözüme kenarda yatan kütüphanede çalışanların beslediği siyah beyaz bir kedi takıldı. Ona canını yakacak herhangi bir şey yapmamama rağmen yattığı yerden kalktı koşup üzerime sıçradı ve beni elimden ısırıp kaçtı. Parmağım kanamaya başladı.
Al bakalım şimdi başına belayı!
Hani derler ya kedi benden resmen gıcık kaptı.
Durumu gören kütüphane çalışanları hemen kâğıt peçete ve kolonya getirdiler.
“Bir şey olmaz buranın kedisi, korkma,” deseler de yine de tedirgin oldum.
Ben zaten kuduz aşısı konusunda görünmez kişilerce mimlenmiş biriyim.
Doğal olarak içim rahat etmedi ve akşam Haydarpaşa Numune Hastanesine gidip, görevlilere durumumu anlattım.
Doktor, anlattıklarımı dinleyip hemen giriş kaydımı yaptı o arada da bana bilgi verdi.
“Elimizde artık Avrupa’dan ithal edilen yabancı iğneler var. Ondan hastalara sadece üç tane yapıyoruz.”
Hiç düşünmeden sordum.
“Bu iğneler ücret karşılığı mı vuruluyor?”
“Evet, bunları maalesef devlet karşılamıyor.”
Cebimde beş kuruş para yok ki Avrupa iğne yaptırayım, ancak yarın işe başlayacağım
Hiç düşünmeden kararımı verdim.
“Siz lütfen bana yerli iğne yapın.”
“O zaman size on dört tane ücretsiz yerli iğne vururuz, ancak bu yerli iğneler riskli ve hiçbir garantisi de yok.”
“Haklısınız ama aşı ücretini karşılayamıyorum, benim riske girmekten başka çarem yok.”
Böyle konuşunca doktor da ilk iğnemi yaptı, oradan eve döndüm. Ertesi gün bir bankanın genel müdürlüğünde, yeni işime başladım. Fakülte kütüphanesini her fırsatta telefonla arayarak kedinin durumunu sordum, oradaymış bir şeyi de yokmuş.
Ben de bunun üzerine işten çıkınca yorgunlukla hastaneye aşı olmak için gitmedim, yine karnımdan delik deşik olmaya hiç niyetim yok.
Yine de bir kaç gün kütüphaneyi düzenli olarak aradım, kedi iyi ve oradaymış. Rahatladım, endişelerim de sona erdi ve doğal olarak aşı olmaya gitmedim.
Bir akşam bankadan eve döndüğümde, annem bir davet kâğıdını bana uzattı,
“Oğlum eve polis geldi, seni karakola bekliyorlarmış.”
Üzerimi değiştirip, bir şeyler yedikten sonra gecikmeden karakola gittim. Oradaki görevli olan polise eve bırakılan davet kâğıdını uzattım.
Evrakı bulan Polis memuru beni uyardı.
“Vakit geçirmeden Haydarpaşa Numune hastanesine gideceksin. Başladığın kuduz aşını yaptırmamışsın, seni istiyorlar.”
Karakoldan çıktıktan sonra, bir minibüs binip Kadıköy’e, Kadıköy’den de Üsküdar dolmuşuna binip doğruca Haydarpaşa Numune Hastanesine gittim.
Klinikte nöbetçi olan doktor da bana sertçe çıkıştı.
“Bu işin hiç şakası yok, sen bu durumu nasıl hafife alırsın, bir de okumuş insansın.“.
Durumumu mahcup bir şekilde kendimce açıklamaya çalıştım.
“Yeni işe başladım, izin alıp da gelemiyorum. Bu arada üç gündür sürekli kediyi kontrol ettirdim, durumu gayet iyi.”
Doktor, bu sözlerimle yazılı bir kâğıt ile kalem uzattı.
“O zaman bir kâğıt imzalarsın ve işine gidersin.“
Kâğıtta şöyle yazıyor,
Kuduz tedavimden kendi isteğim ile ayrılıyorum. Başıma gelebilecek olumsuz her şeyin sorumluluğunu, kendi isteğimle üzerime alıyorum.
Altına isim, adresimi yazdım.
En altını da imzalayıp verdim.
Eve dönerken biraz tedirgindim ama korkacak bir şey olmadığını biliyordum.
9 Eylül 2007- Gürcan Şen, PhD