Rita

Hayatını askerlik, kahvehane ve ev üçgeninde geçiren babam nasıl olduysa, bir sürpriz yapıp eve yavru bir av köpeği getirmişti. Üzerinde büyük siyah lekeleri olan bu minik beyaz köpek yavrusuna, hiç düşünmeden Rita adı verilmişti. Nedenini bilmiyorum ama galiba köpekleri çok seven annem bu ismin konulmasını istemişti.

IMG_20160606_223720
Görsel:Elif Banu Şen

Aslında annem İstanbul Büyükdere’de yaşarken Cingöz adındaki köpeklerini sırası geldiğinde bizlere hep anlatırdı. Bizler o köpeği görmeden bile hayalimizde yaratmış ve onu çok sevmiştik. Yani bu küçük köpeğe neden Cingöz adının verilmediğini anlamakta zorlanıyordum. Gerçi pek öyle akıllı ve uyanık bir şeye benzemiyordu, yemek verirsek yiyor, suyunu içiyor ve hemen uyuklamaya başlıyordu. Ben bile ondan çok daha hareketli bir çocuktum.

Ben kendimi bildim bileli re harflerini düzgün söyleyemem, ismimi bile bir seferde doğru anlayan bir kişi ile hiç karşılaşmadım. İşte bu Rita ismi benim için tam bir kâbus olmuştu. Bizim köpeğin adını başkalarına söyleyene kadar göbeğim çatlardı. Üstüne üstlük bir de benimle dalga geçilmesine katlanmak zorunda kalırdım.

Bu sevimli küçük köpeğin bakımıyla ve yemeğiyle annem bizzat kendisi ilgilenirken, sevme ve onunla oynama işlerinden de biz çocuklar sorumluyduk. Bu yavru köpek sanki bizim yeni kardeşimiz gibi olmuştu. Ona isminin Rita olduğunu ve bizlerden biri olduğunu öğretmeye çalışırken, nedense istediklerimizi de yapmasını isterdik. Otur Rita, gel Rita, koş Rita, yakala…

Evin içerisine girmesi yasak olduğu için uyumadığı zamanlarda, bahçede onunla beraber oradan oraya koşturup dururduk. Attığımız küçük dalların peşinden koşturur, onları alıp ağzında bir köşeye gider ve orada kemirmeye başlardı. Ne kadar anlatmaya çalışsak da o dalları bize kesinlikle geri getirmezdi. Türkçe mi anlamıyordu yoksa inatçı bir hayvan mıydı pek bilmiyorum ama bu konuda onunla hiç anlaşamazdık.   Yorulunca da gölge bir köşeye gidip yatardı. Rita’nın en çok sevdiği yer ise kuyunun yanıydı, orası serin miydi neydi hiç bilemiyorum.

Uzun kulaklı bu aptal suratlı sevimli yavruyla, ev sahibimiz Matmazel Klara’nın yıldızı nedense hiç barışmadı. Belli ki bu huysuz ve yaşlı Yahudi Hanım Klara, evinde bir köpeğin olmasını arzu etmiyordu. Bizler çocuk olarak tabii ki hiçbir şeyin farkında değiliz ama bir sabah onun acıyla bağırmasıyla kalkıp bahçeye çıktığımızda, Rita’nın ince kulağının ucunun kopmak üzere olduğunu gördük.

Biz ağlaşırken bizimle birlikte bahçeye koşturan annem,  doğal olarak hayvanın kulağının nasıl bu hale geldiğini de hemen çözdü. Kulakta yuvarlak bir iz vardı, yani Rita kulağını bir yere çarpmamıştı. Ev sahibimiz Matmazel Klara, Rita kuyunun yanında uyurken, kulağının üzerine dolu su kovasını koymuş. Metal kova da kulağını koparırcasına kesmişti.

“Yani şu küçücük masumdan ne istiyorsun?” diye yukarıya bakıp söylenirken beni hemen içeriden pamuk ile ecza kutusunu almak üzere gönderdi.

Getirdiklerimle Rita’nın kulağını önce oksijenli su ile güzelce temizledi sonra da yaralı yerin üzerine tentürdiyot sürdü. Minik köpeği sakinleştirmeye çalışırken elindeki kara yara merheminden de usulca yaraya sürdü. O neler yapılması gerektiğini çok iyi biliyordu

“Ağlamayın, o çabucak iyileşecek,” diyerek bizleri de sakinleştirdi. “Bu gün onunla oynamayın, canı acımasın, ama gözünüz de üzerinde olsun.”

O gün gidip gelip ona baktık, ben zaten ağaç tepesinden inmediğim için onu hep oradan gözledim. Akşam babam eve gelince kendi aralarında bu meseleyi konuşmuş olmalılar ki annem yemekten sonra derslerimizi yapmaya başlamadan bizleri karşısına oturttu.

“Çocuklar sizinle Rita konusunu konuşmak istiyorum,” diyerek üzgün yüzlerimize baktı.

“Çocuklar, Matmazel Klara bu köpeği evinde istemiyor. Rita’nın burada kalması onun daha çok yaralanmasına yol açacak,” diyerek usulca sordu. “Onun acı çekmesini ister misiniz?”

“Hayır, istemeyiz,” diye hemen karşı çıktık.

“O zaman en iyisi, Rita’nın zarar görmeyeceği ve mutlu olacağı bir yerde yaşaması.”

Bu sözlerin ne anlama geldiğini küçücük aklımızla anlayabiliyorduk. Gözlerimizden yaşlar sessizce süzülmeye başlamıştı.

“Ben ona büyüyünceye kadar bakarım, gözümü üzerinden ayırmam,” diyerek öne atıldım.

Yüzüme üzüntülü bir şekilde bakıp yumuşak bir ifadeyle sözlerini sürdürdü.

“Eminim yaparsın ama okula gidiyorsun, ben de evde işlerle uğraşırken onu takip edemem.”

Haklı, sabahtan akşamüstüne kadar evde yokuz. O minik yavruyu yanımda okula da götüremem. İster istemez boynumu büküp sustum.

Çok üzülmemize rağmen Rita’nın burada kalmasının onun yararına olmayacağını, annem anlayabileceğimiz bir dille bizlere anlattı ve aldıkları kararı açıkladı.

“Babanız onu yarın sabah askeri birliğe götürecek,” deyip ekledi. “Orada hem daha iyi bakılır hem de özgürce koşturur ve büyür”

Gözlerim yaşlı hıçkırıklar içinde sordum,

“Onu bir daha hiç göremeyecek miyiz?”

“Maalesef onu her gün bahçedeki gibi göremeyeceksiniz ama babanızla birlikte onun birliğine gittiğinizde onunla oynarsınız.”

Ertesi sabah uyandığımızda gözlerimiz bahçede Rita’yı aradı ama onu göremedik. Babam sabah erken birliğine giderken, Rita’yı da beraberinde götürmüş. Bari onunla vedalaşıp, koklaşıp öyle ayrılsaydık. Belki onun yanına yiyeceği bir şeyleri koyardık, acıkınca yerdi. Gözlerimiz yaşlı kahvaltımızı yaptık ve önlüklerimiz giyip okula gitmek için hazırlandık.

Okulda derslere dalıp oyalandım, Sabahat öğretmenim de üzüntümü ve durgunluğumu anlamış olmalı ki bana bir şeyler sormadı. Eve döndüğümde ekmeğimin arasına peynirimi koyup soluğu asmanın üzerinde aldım. Rita için bütün gün nerede, nasıl yaşayacağı ile ilgili olarak küçücük aklımla akıl yorup düşündüm. Akşam kahveden geç gelen babamla aklımdaki konuyu konuşamadım. Sabah okula gitmeden önce annem bize Rita ile ilgili haberleri verdi, birlikte asker abiler onu cephaneliğin orada beslemeye başlamışlar.

Okullar tatile girdiğinde babamla beraber, bir gün ben de onun birliğine gittim ve Rita’yı uzaktan gördüm. Kocaman iri bir köpek olmuştu, babam hadi gel gidip görelim dese de, onun yanına yaklaşmaya pek cesaret edemedim. Aslında söylemesem de en çok beni hatırlamamasından korktum.

8 comments

  1. Bizim de Oscar adlı bir köpeğimiz vardı, ne yazık ki vermek zorunda kaldık, eşimle neredeyse iki yıl onun adını anmadık, sizin yazınız bana Oscar’ı anımsattı. İyi ki yazmışsınız Rita’yı kaleminize sağlık.

    Liked by 1 kişi

    • Güzel yorumunuz için öncelikle teşekkür ederim. 2000 yılına kadar evimizde hiç köpek beslemedik, ben hep karşı çıktım ama sonunda İrlanda Seteri kızıl kahve bir köpek aldık. Tarçın adını verdiğimiz bu sevimli yavru sekiz buçuk yıl bizimle birlikte çocuğumuz olarak yaşadı. Onunla ilgili yazdığım hikayelerimi gözden geçirmenizi isterim. Bunlar, kaybolan bir şey yok, Tarçın,kader arkadaşları, 1 Nisan şakası hikayeleri. Biraz hüzünlü olsalar da beğeneceğinizi düşünüyorum. Saygı ve sevgilerimle.

      Liked by 1 kişi

  2. Bizim de hiç köpeğimiz olmadı ama kedimiz hep vardı. Annem de, ben de çok severdik. Çocuklukta sahiplenilen hayvanlara bağlılık ve onlarla yaşananlar hiç unutulmuyor. Ne güzel yazmışsınız Rita’yı biz de anmış olduk. Ve Tarçın’ı da…

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s